13 Haziran 2011 Pazartesi

Körü Körüne İnanmak

Körü körüne inanmak. İnanma ihtiyacı mı, boşluk mu, aptallık mı, yoksa kendine bir kahraman edinme ihtiyacı mı ya da bununla gurur duymayı istemek mi? Hangisi bilmiyorum ama insanlar körü körüne inanıyor. Dile getirmek istediğim inanmak meselesi; dini açıdan değil. Bu konuda herkese aynı şeyi yemek düşer, insanın içi insanı ilgilendirir, kimseyi bağlamaz. Biraz önce aşağıdaki satırları okudum. Ne olduğunu bilmedikleri fikirler, neye hizmet ettiğini, edeceğini bilmedikleri fikirler, düşünceler için insanlar o uğurda ölümü bile göze alıyor ve ölüyor da, (ki bildiklerini iddia ederek, aynı yolda ilerledikleri ve bu uğurda asla ölmeyen, ölmeyecek olanlar tarafından ölüme sürüklenerek) arkasından sadece anasını ağlatarak. Delicesine bir hiçliği onlara göre çokluğu savunuyorlar. Öyle bir sahiplenmek ki her şeyi bir kenara bırakıp gözlerini kör edercesine etrafındaki her şeyi görmezden gelip sahiplenmek.

Sahiplenmek isteyen insan paylaşmayı istemez. Zaten paylaşmak istemediği için karınca vari bir hırsla sonuna kadar savaşır bu şey için. Kendini bitirip tüketene kadar.

İnanırken, insanlar bütün algılarını kapatıyorlar; gözlerini, kulaklarını, kalbini, vicdanını ve aklını her şeyi devre dışı bırakıyor. Sadece inandıkları şeyin sesini duyuyorlar. Ne dediği önemsiz duymuyor bile. Büyülenmiş gözlerle sadece izliyorlar. Dün sadece 200 tane insanın gözlerine ve surat ifadelerine baktım. 200 tanesine ancak bakabildim. Nefret uyandıran bir bakışı vardı hemen hemen hepsinin. Yoksa 550'sine de bakacaktım. Öyle mutlu bir ifade vardı ki yüzlerinde hepsi gülüyordu. Zafer kazanmış komutan edasıyla. Bir tanesinin yüzünde üzgün bir ifade yoktu. Çünkü tek istedikleri kazanmaktı ve kazandılarda, bu uğurda her şeylerini kaybetmeyi göze alarak kazandılar. Dikkat et kazanan onlar, kazandılar. Kaybedenler belli.

Bilmemek ve inanmamak en iyisi. En azından bir şeyin farkındasın, bilmediğinin ve bunun sonucunda da inanmadığının. Vicdan meselesi bu bana göre. Belki sana göre de sorumsuzluk olacak, mühim değil. Bazen şıklardan şık seçmemek en iyisi gibi gelir bana. Çünkü şıklardan birini seçsen bile kendi istediğin şıkkı değil, onların istediği şıklardan birini seçiyorsun. Yani senin istediğin gerçekleşmiyor sonuçta, onların istediği oluyor.

''Öyle köylüler biliyorum ki ayaklarının altını yakmışlar, bir tüfeğin tetiği altında parmaklarının ucunu ezmişler, başlarını cendereye sokup gözlerini kan içinde dışarı fırlatmışlar, yine de ağızlarından söz alamamışlar.

Bir tanesini gözümle gördüm: Ölmüş sanarak bir çukura atmışlardı; boynundaki ip hâlâ duruyordu; bu iple onu bütün gece bir atın kuyruğuna bağlayıp sürüklemişlerdi. Öldürmek için değil, salt eziyet etmek için, yüz yerine hançer saplamışlardı. Kendisiyle konuştum; bütün bunlara katlanmış, sonunda da kendini kaybetmiş; istedikleri sözü söylemektense, bin kez ölmeyi göze almış. Çektiği acılar yanında ölüm hiç kalırdı. Hem de bu adam o semtin en zengin çiftçilerinden biriydi.


Nice insanlar kendilerinin olmayan inanışlar için, başkalarından aldıkları, ne olduğunu bilmedikleri fikirler için ses çıkarmadan diri diri yanmışlardır.''

Hiç yorum yok:

Kısaca

Fotoğrafım
Email: sivilpalyanco@gmail.com