16 Ağustos 2011 Salı

Her Şey Boş

''sanma ki sonsuza kadar sürecek şanın
ölüm olacak en büyük nişanın''

Her şey boş işte. Anlıyorsun ölüm kapını çaldığında. Ne kötüdür o ölüm sessizliğini yaşamak, mezar sessizliğine gömülmek. Haykırmak isterken susmak. Geçmiş geliyor aklına, yaşananlar tek bir kötü an hatırlamıyorsun.

Gururun, nefretin, kinin, çocukça verdiğin savaşlar, küsmelerin, kendinden nefret ettirdiklerin her şey boş geliyor. Kaçışların, susuşların, boş işte o nişanı takarken tek başınasın.

Anlıyorsun uğruna kendini yıprattığın, bitirdiğin, seni bitme noktasına getiren, seni parça parça yok eden, içini acıtan, üzen ne varsa dünyaya ait boş geliyor.

Dolu olan tek şey anlıyorsun ki ne kadar sevdiğin bir o kadar da sevildiğin. Bunun haricinde her şey boş.

Uğruna verdiğin savaşların,, başkalarının en önemli diye diye onlara ayak uydurarak beynini yiyip bitirme noktasına getiren düşüncelerin. Dert diye dertsizliği dert edinmen. Yarın işyerinde, okulda, evde nasıl üstesinden geleceğim diye kafaya taktığın aptal saptal şeyler. Çok önemliymiş gibi gözüken, yapamazsan dünyanın sonuymuş gibi gelen işler. Hepsi boş aslında. Dert bile değil, sadece biz dert ediniyoruz. Aslında biz dert ne demek bilmiyoruz, biliyor musunuz?

Yazdıklarımız, yaptıklarımız, onca şey boşa yaşanan bir hayat gibi geliyor. E o zaman ne yapalım? Yaşamayalım mı? Hayır, yaşayın. Ama gerçek dertler edinerek. Hayatı, dünyayı, insanları görerek. Görmüyoruz hiçbirimiz. Görmezlikten geldiğimiz için göremiyoruz. Hepimizin keyfi yerinde aslında. Hayatı da bir şekilde devam ettiriyoruz. Ama sorsan bana, sana, ona bir dünya derdimiz var. Yok mu?

Yok aslında. Biz hak ettiğimizden fazla iyi ve lüks bir hayat yaşıyoruz. Sahip olduğumuz lüksün bile farkında değiliz ve bu lüks içinde gözler öyle bir körelmiş ki herkes daha fazlasını ve daha iyisini istiyor. Sahip olduğumuz hiçbir şeyi beğenmiyoruz. Hep daha fazla hep daha iyisini istiyoruz, bunun için didinip uğraşıyoruz. Bu arada kendimize en gereksiz şeyleri dert ediniyoruz. Aslında hepsi boş.

Neden boş? Bu kısmı boşver boş işte. Dolu olan ne peki? O kısmı sen doldur.

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Yalnızlık

Kaledir ve tek başına korursun. Surlarına tırmanmak ister birisi, gözünün yaşına bakmadan aşağı atarsın. Bir başkası gelir fethetmek ister. O bayrağı oraya nasıl diktiğin aklına gelir, bu yalnızlık uğruna verdiğin savalar. Bir ordu gibi savaşırsın yine onunla tek başına ve ne olursa olsun galip gelirsin. Kalırsın yalnızlığınla başbaşa. Bir diğeri gelir, o kalenin içinde beraber yaşamak ister seninle. Sana yardım etmek ister. Yıkılan surlarını onarmak ister. Sormaz bile kimlerin yıktığını, öğrenmek istemez. Tek istediği harcı yaparken kattığın gözyaşlarına ortak olup seninle ağlamak. Daha güçlü daha sert olsun diye. Yok dersin, ısrar eder, sinirlenirsin. Kırarsın, kırmak istemediğin halde. Öyle bir alışmışsındır ki o yalnızlığa. Her gece nöbettesindir, karanlığa bakıp biri geliyor mu diye dalarsın boşluğa. Koruma içgüdüsü tetikte bekliyordur her an. Fakat, istersin ki tekrar gelsin o son biri. Sunsun sana zaferini. Diyemezsin bunu, unutamazsın o gururu alamazsın ayağının altına.

Yine kalırsın kalenle başbaşa. İhtişamına herkes şaşırır, öyle güzel görünür ki bu yalnızlık öteden, hayran hayran izlerler ve sen dört sur arasında çıldırırken tek başına, aklına gelir attıkların sur dışına. Pişman olursun fayda etmez. Yıllar geçer, geçerken bir haber bile vermez. Sarmaşıklar sarar her yanını, dört koldan. eski, tenha, kimsenin uğramadığı unutulmuş eski bir kale olursun.

Yıllar geçtikçe istersin ki biri gelsin, artık kapısını bile kitlemediğin kalene. Çeksin aşk denilen bayrağı göndere. Unutursun bir zamanlar çek git demelerini. Hepsi çekip gitmiştir. Aşk denilen bayrağı değil, seni bir başına bırakarak kalenle.

Fakat yine de içlerinden birisi halen bekliyordur, beyaz bayrak elinde. :)

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Ayla yu

Söylesene kalbin hangi yönde
adı ne hangi ülke
eğer istersem
verir misin vize
iç hatlar seferlerinden herhangi bir uçak
düşer mi gözlerine
yoksa tüm hatlar dolu mu sana giden
boş yer yok mu ülkende
mülteci olarak giriş yapsam
kalbinin sınır kapısından
kurtarır mısın beni
dikenli tenlere takılırsam
bir yudum su verir misin
dudaklarından
korkma fazlasını istemem
fakat benden söylemesi
dudaklarına böyle çabuk kanmam
yakalanırsam eğer
sensizlik kamplarında
alı koyulursam geri gönderilmek üzere
adresinde bulunamayan mektuplar gibi
tekrar okumak ister misin beni
okuyamadım diye hayıflanma
her satırımda yazan tek cümle seviyorum seni
birazdan sabah olacak
bu karanlıklara güneş doğacak
ay batıyor tam şuramda
ay battı tam şurama
bir toplu iğne
hatta çatal iğnenin diğer ucu
bense öteki
gel kapanalım artık birbirimize
sen tenime batan iğne
sen tenimde ağrı
gel de çivi çiviyi söksün
kanırtalım acılarımızı.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Afrika, Açlık, Susuzluk, 5 TL

Halen, bilmeyen, duymayan, görmeyen insanlar olabilir diye düşünüyorum. Çünkü her şey olup bittikten sonra farkına varıyoruz. Arkadaşlar hiçbir şey yapamıyorsanız 5 tl gibi cüzi bir rakamı gözden çıkarabilirsiniz. Herkes yok şöyle yok böyle diye saçma sapan konuşuyor. Sanki milyarlarca para yardımı yapıyorlarmış gibi. Evet, toplamda büyük bir para ama ben inanıyorum ki o insanlara bir şekilde ulaşır ve bu ulaştırmaya çalışan kanalların bir çoğu resmi kanallar. Sözlükten alıntı yaptığım entrynin bir kısmı.5 tl belki bir çocuğun hayatını kurtarmaz ama hayatta kalmasını sağlayabilir. Umarım  bir gün mevsim akdeniz olur onlar için. Kendimden bir şeyler katıp insanlara çok şey demek istemiyorum ama şu yazı gözlerime gözlerime sonra da beynime vurdu.

''Kaçan bir gol kadar üzülmedik değil mi ölürken çocuklar o güzel afrikada.''

Bir tek ölüm sırasında
kadınlara ve çocuklara
öncelik tanıyor dünya
Önce kadınlar ve çocuklar
toprak uğruna
toprak oluyorlar toprağa.


afrika yaz 5601 - (diyanet)

afrika yaz 2868 - (kızılay)
afrika yaz 3072 - (ihh)
afrika yaz 3005 (unicefturk) (aphelion'un tavsiyesiyle)

bankalar üzerinden (kredi kartı/havale/eft) için ilgili linkler

türk kızılayı

http://secure.kizilay.org.tr/nakdibagis.aspx?kodu=24

diyanet işleri başkanlığı

http://www.diyanet.gov.tr/...anligi-duyuru-11784.aspx

unicef turkiye'nin kampanyası (burky'nin tavsiyesiyle)

http://www.unicefturk.org/acildurum/

dünya gıda programı (kredi kartı ya da paypal ile ödeme yapılabiliyor ) (prodromal tavsiyesiyle)

http://www.wfp.org

kızılhaç

http://www.icrc.org/eng/donations/index.jsp

Ayrıca bu sitede biraz daha detaylı bilgi var isteyene.

http://somaliyeyardim.blogspot.com/

5 Ağustos 2011 Cuma

Görünmez T

Sessiz sedasız geçiyor günlerin
ne arayanın var ne sorarın
ne arıyorsun ne soruyorsun
içindeki ses bastırıyor bütün sesleri
tek bir kelime duymak istemiyorsun
yazık değil mi
ertelediğin güzel günler
ertelediğin gülen gözler
bir mutluluğu erteliyorsun
ayıp değil mi sana
yakışıyor mu hiç
benden başkası dudaklarına
sessiz seda sız geçirme artık şu hayatı.

Bu yazılar şiir olmaz hahah.

Beklemek

Başlığa bakınca ilk akla gelen sevgili falan filan ama yok değil. Dilime dolanıp durdu bu beklemek hadisesi.

Garip mi  değil mi bilemedim. Sanki bu dünyanın kanunu bu adı koyulmamış. Etrafındaki insanlar senden hep bir şeyler bekliyorlar. İstisnasız herkes ama herkes senden bir şeyler bekliyorlar. Sonu ne olursa olsun bir beklentileri var. Onca yılı onların beklentilerini karşılamak üzere tüketiyorsun, bitiriyorsun. Bazen çıldırtıyor beni bu bekleyenler. Ailen, iş arkadaşların, çocukluk arkadaşların, okul arkadaşların, akrabaların herkes işte. Delice beklentileri var senden. Daha iyi ve daha mutlu bir hayat sürmen için. Aslında bekledikleri senin daha iyi bir hayat sürmen değil, onların beklentilerini karşılaman. Onların istediklerini yerine getirmen. Kimse sana o soruyu sormuyor. Sen ne yapmak istiyorsun?

Herkes akıl veriyor. Sınavlara gir, kazan ve memur ol. Kimse sana memur olup olmak istemediğini sormuyor.
Şu bölümü seç. O bölümü seveceğini, sevdiğini, okumak istediğini duymak bile istemiyorlar.
Şu işe gir. O işte bir ömür boyu çalışmak istiyor musun? Bence hayır.
Şununla çık/evlen. Onunla anlaşabileceğini bile bilmeden. Maksat evlilik olsun.

Habire sırtına yüklüyorlar, bu yük altında omuzlarının çöktüğünü görmeden yıllarca.
Ve nedense sen bu beklentileri hep karşılamaya çalışıyorsun. Garip olan bu belki de. Hepsine tamam diyorsun. Sırayla yerine getirmeye çalışıyorsun. Olan sana oluyor. Sen, sen olmaktan çıkıyorsun. Seni değiştiriyorlar.
Sana senin istemediğin bir şekil veriyorlar. Ve sen bu şekilsizlik içinde yılları bitiriyorsun.

Herkes sana, senden beklentilerini sıralıyor. Beklenti listesininde onlarca madde var yerine getirmen gereken.
Kimse sana beklentilerini sormuyor, yapmak istediklerini. Bunları söylediğin zaman burun kıvırıyorlar. Burun nasıl kıvırılırsa ahaha iğrenç, neyse. En basit, en güzel belki de en saçma hayalini söylediğin zaman bile gülüyorlar. Bırak gülsünler. 

İnsan hayır dedikçe daha güzel yaşıyor bence. Hayır demeyi öğrenmek bir o kadar da zor. Bazen acıtsa ve yalnız bıraksa bile insan hayır demeli. Belki de kendine yapacağı en büyük hayır, hayır demek. Bırak başkaları beklesinler, sen beklediklerini gerçekleştir. Onlar çok beklerler ve beklesinler.

4 Ağustos 2011 Perşembe

Olmadığın Yerlerde Seni Aramak

Delilikse en büyük deliliğim bu.

Bazen eski bir türk filminde çıkıyorsun karşıma. gözlerinin rengini boşver. buğulu ve hüzünlü bakıyor. önemli olan sadece bu. buğusuna kocaman harflerle yalnızım yazmışsın. başını kaldırıp bakamadığından kimse okuyamadı bu yalnızlığı gözlerinden. daha dün demişim; sen, gördüğüm en cesur korkaksın diye. konu kendin olunca korkaklığın nasılda çıkıyor ortaya. en büyük sığınağına kaçıyorsun. kendine. insan bir tek kendine kalırmış, iyi biliyorsun bunu.

bazen okuduğum romanlarda çıkıyorsun karşıma. öyle ihtişamlı bir yalnızlık ki herkes aşık oluyor bu yalnızlığa. mutluymuş gibi görünen ama mutsuzluğu bir türlü okunmayan satırlar arasında. sayfa sayfa ilerliyorsun ve büyütüyorsun bu yalnızlığı. kelimelerle süslü bir yalnızlık. anlatılan hikaye eski bir acı, düşünüyorum da acılar bile eskiyor. sen halen yepyeni bir yalnızlık içindesin. tam bedenine göre her gün yıkayıp yıkayıp giydiğin bir yalnızlık.

bazen hüzzam makamında bir şarkısın dudaklarda. diyorum ki en sevdiği şarkı. söylendikçe acı, söyledikçe acı. acı bir şarkısın dudaklarımda. ne yaparsam yapayım sözlerini unutamıyorum. kalbimde çınlıyorsun inim inim. kim yazdırdı sana bu yalnızlık kokan şarkıları. kim sevdirdi söylesene, kimi sevdin böyle hüzzam makamında. öyle yalnızsın ki o herkesin olma istediği makamda.

bazen gece. gece gibi siyah hatta karanlık. ıssız bir karalık bu. leke gibi tüm bedeninde. sarıp sarmalamış seni. nereye kadar sürecek söylesene. gözyaşların çok şey anlatıyor di mi? ama dinleyen yok. çağlayan olmuş mübarek. herkes arkasındaki hazineyi istiyor. hazine damlalarda kimse bilmiyor. kimsenin aklına gelmiyor. bu da çok acı. kimsenin aklına gelmiyorsun. benimse gitmiyorsun.

bazen hüzün taşıyan bulutlardasın her gün oradan orada savruluyorsun rüzgarında. bardaktan boşalırcasına yağıyorsun yanaklarına.

bazen yıldızlara soruyorum, bazen kedilerle konuşuyorum. bazen bahçedeki güllere soruyorum. kıskanıyorlar seni en çok da kırmızı olanları. onlar bile sen gibi kokmuyor.

Bazen boş bir cafede tam karşımdaki duran sandalyede
bazen ufak bir çocuğun gülüşlerinde
bazen kırmızı ışıkta beklerken
bazen bakkaldan sigara alırken
bazen o sigarayı yakarken
bazen boş sokaklarda ansızın çıkacaksın diye karşıma
bazen insan kalabalıkları arasında
pardon deyip birbirimize çarpaçakmışsızcasına
zaten bu insan kalabalalıklarında çarpmadık mı biz bize
kısa olmadığın yerlerde seni arıyorum

ve ben nerde değilsen
orada arıyorum bensiz seni
gel de bul bizi.

2 Ağustos 2011 Salı

Doğurmasalarmış

Diyemiyorum ben. Bir çok insan böyle diyordur muhtemelen. Eğer ağzınızdan ansızın böyle bir kelime çıktıysa bile kötüsünüz demektir. Doğmak onların suçu değil ki. Onların yerinde kim olsa doğmak istemezdi. Onların ki yaşamaya doğmak değil, ölmeye doğmak. Açlıktan, susuzluktan bitap düşmek. Sonra salgın bir hastalık, çaresizlik. Ne hastane ne doktor ne de ilaç. Tek suçları doğmak yanlış yerde doğmak. Bir diğeri tenlerinin rengi. Zenci değil siyah inci demişti adamın birisi. Yaşamadan ölüyor inciler. Biz nelerin derdindeyiz insanlar nelerin derdin diyorum.

Akşam üzeri bir arkadaş aynen şunları diyor.
''samsungun bir telefonu var, 12 megapiksel 32 megabayt bütün özellikleri süper.''
diğeri onu destekliyor.
''evet evet, süper, manyak telefon.''

O anlarda daralıyorum ben, bu muhabbet epey bir sürüyor. Ne zaman bitecek diye düşünmüyorum. Bitmeyecek çünkü iyi biliyorum. Kaçıyorum, uzaklaşıyorum. Bir diğer tarafta şike, futbol muhabbeti. İyi geceler deyip uzaklaşıyorum. Cidden daralıyorum, adamların tüm muhabbeti telefon ve futbol üzerine. Eğer bu değilse muhabbet başka bir saçmalık. Uzatmıyorum listeyi anladınız işte.  

Bizim aslında tek derdimiz, derdimizin olmayaşı. Dertsizliği dert bellemişiz. Kendimize dertler icat ediyoruz ve bu sayede mutsuz oluyoruz. Yok ev taksiti, yok kredi kartı borcu, yok arabanın borcu. Uzat bu listeyi. Yazın yaptığın tatilin ikinci taksiti. Sonra markette ucuz çocuk bezi ara, fiyatları karşılaştır, bilmem ne.

Bir tarafta gerçek dertler, acılar. Bir tarafta hiçler. Hiçleri dert yapan bizler.

Önce kadınlar ve çocuklar ölüyor
Savaştan
Açlıktan
Susuzluktan
Tüm suçları masum olmaları.

Dayanabilirsen tıkla ve oku, bak.

Gerçekler Sadece

Gözlerine Dokunur




İki Dilim Börek

Aklımda dönüp duruyor şu iki dize. Bana hiç güzel gelmiyor biliyor musunuz?

''Yanlış numaraymış bakışlarım
sana çevirdiğim için özür dilerim.''

Kısaca

Fotoğrafım
Email: sivilpalyanco@gmail.com