20 Aralık 2011 Salı

Bazen 2



Etmiyorum desem bildiğin göz göre okuya yalan söylemiş olurum. Sadece bunu 'Bakın ben küfür edebiliyorum' diye yazıya dökmüyorum ya da olduğum gibiyim demek için. Bazen diyorum hatta ediyorum.
Bazen. Hangimiz demiyoruz ki? Alttaki ve bu duvar yazısını başka bir blogta gördüm.
Duvarda da içimi.

19 Aralık 2011 Pazartesi

12 Aralık 2011 Pazartesi

Fotoğraflar

Siz, sen ya da biz yani ey güzel okuyucu fotoğraf albümlerini karıştırıp eski fotoğrafları bakar mısın?
Artık devir değişti. D'yi karıştırıp ya da hard diski karıştırıp bakıyoruz ayrı bir mesele. Canım sıkıldığında fotoğraf albümlerini karıştırırım. Bir sürü güzel fotoğraf ve anı ile karşı karşıya kalırım. Bazen bizimkilere sorarım ''bu kimdi'' diye. Başlarlar anlatmaya. Ananemin ve Babanenim evinde de durum aynıydı. O zamanlar yıl 1800'ler falan evde televizyon yoktu, cidden yoktu. Akşamları ders çalıştıktan sonra erkenden uyurdum. Uyumadığım zamanlarda ya dışarı çıkardım ya da evde bir şeylerle oyalanmaya çalışırdım. En güzel oyalanma şeklim ikisinin evinde de fotoğraf albümlerini karıştırmaya başlamaktı. Karıştırırdım, o eski bir çoğu vefat etmiş güzel insanları dinlerdim onlardan. Onlarda başlardı gözü yaşlı yaşlı anlatmaya, buruk bir gülümsemeyle.

Kendi fotoğraflarıma gelince, onlara bakınca zaten gülüyorum. Kırmızı burun diyorum, hepsi de ayrı bir komik geliyor bana. Dalyaço ile bir çoğu. Bir kaç tanesi tam krizlik zaten. Şehrin birinde kalenin içinde manzara fotoğrafı çekiliyoruz ikimiz. Hani sevgililer elele fotoğraf çekilir ya dalyaço ile elele tutuşuyoruz ve başlıyoruz gülmeye. O esnada arkadaş fotoğrafı çekiyor ve kahkaha atan biz. Bizden başka kimse de bilmez o fotoğrafın içeriğini.

Mevzuya nereden geldim yarım saattir üşenmeden şu linkteki fotoğraflara(130 adet) bakıyorum ve gülüyorum.
Özellikle Cansu Dere'nin gülüşü, İzel-Çelik-Ercan'ın 90 halleri  ve Serdar Ortaç ile Fatih Ürek ayrı bir güldürdü. Yalnız Deniz Akkaya'da nasıl bir hırs varmış hayret ettim, şaştım kaldım. Kadın kendini yeniden yaptırmış resmen ahah.Tarkan fotoğrafları da yabana atılır cinsten değil bu arada.

Buyrun link;http://www.sabah.com.tr/multimedya/galeri/yasam/bu_fotograflari_kendileri_bile_unuttu?tc=130&albumId=29493&page=1

Evet gece gece bunlarla uğraşıyorum ahaha.

11 Aralık 2011 Pazar

....

Silahtan nefret ettiğim kadar az şeyden nefret etmişimdir. Korkudan değil bu nefret. Öldürme içgüdüsü olmadığından mıdır nedir ya da kendini güvende hissetme zorunluluğu duymadığımdan mıdır, bilmiyorum sebebini çok karışık bir şey bu. Bildiğin nefret ediyorum. Vietnam zamanlarımda silahı ilk elime aldığımda o bana, ben ona bakmıştım ''ne iş'' diye. Zorla atış yaptırdıklarında gözlüklerimin camı falan buharlanmıştı. Anla işte ne derece salak bir durumdaydım. Bildiğin terler boşalıyordu alnımdan. Zaten o atışlardan sonra da doğru düzgün elime almadım.

Biraz önce bir haber okudum. Bence silah ruhsatı veren kurumlar sırasıyla, psikolojik testi zorunlu tutmalı. Ciddi ciddi bir kişinin silah alabilme değil, kullanabilme yetkisinin, muhakemeyetinin olup olmadığını ölçmeli. Bir de o silahı ruhsatsız, sen istemeden veren kurumlar var. Onlar da aynı testi uygulamalı. İlla ki o silahı almamak için psikopat ayağına yatmamalı.

Ben en zor anımda bile ahahah esprim geldi, o silah belimde olsa çıkartana kadar kesin öbür tarafa giderim. Yani vursam mı vurmasam mı, ayağına mı ateş etsem, yaralasam mı diye düşünene kadar karşımdaki beni düşündüğüm yerden vurur kesin. Vuramam ben bir insanı, öldürerem. O cinnet anında da vuramazdım herhalde. En fazla sinirlendiğimde ortam müsaitse sigara yakan bir adamım, o da ortam müsaitse bak.

Zevzekliğim üzerimde de bu bir yana. Ciddi ciddi bu ülkede herkese silah verilmemeli. Ama kendimizi nasıl koruyacağız? Silah taşıyan insan onu bir gün kullanır ve illa ki birilerine zarar verir. Silah denince okuduğumdan bu yana aklıma şu söz gelir; ''Barışı koruyan bizim silahlarımız, tehdit eden ise başkalarınınkidir'' ironinin  kralı bu olsa gerek.

Bak bu da bana ait; ''Silahlar konuştu, biz sustuk''

Silahı olan insan konuşamıyor, konuşmasını bilmiyor. Bana göre silah taşıyan, kullanan insan güçsüzdür. En acınası varlıktır. Kendini korumak için? Bunu da düşünmeye çalışıyorum, silaha olan nefretim engelliyor.

Silah; bir insanı korumaz, öldürür. Bunu hiçbir zaman kimse anlamayacak. İşin diğer boyutu da dünya gelirleri sıralamasında ilk basamakta bu yer alıyordur büyük ihtimal. Milyar dolarlara tekabül eden bir rakam. Neden vazgeçsinler ki? Bir de insanoğlu öldürmeye meyilli. Anlatabildim mi bilmiyorum ama kısaca silah denen naneden nefret ediyorum.

Bir insanın en etkili silahı yazdığı sözleri olmalı bana göre. Yüzyıllar sonra bile okuyanı, duyanı beyninden vurmalı. Ama herkeste o sözleri yazacak bilek yok.

4 Aralık 2011 Pazar

Yeni Pencere Aç

İnsan nedense  'neden ben' diyor, bunu sorguluyor ve yine hep başa dönüyor. Olduğu yerde sayıyor hatta olduğu yerden geri gittiğini bile fark etmiyor. İleriye gideceğine sorgulamaktan, sormaktan, sadece ve sadece düşünmekten geriliyor. Hiçbir şey yapmıyor. Öylece oturup sokaklar gibi akıp giden zamanın geçmesini bekliyor. Bu sırada yaptığı tek şey izlemek, beklemek. (evet insan kendini anlatırmış çoğu zaman yaptığım bu zaten.)

Ama bir çok insan böyle, yalnız olmadığımı biliyorum. Adım atamıyor insan. Korkuyor, düşündükçe düşünceleri onu daha da korkutuyor. Denemeden bilemezsin saçmalığına sığınsa bile denemiyor. 'yine aynı şey'lerle karşılaşmaktan bir kez daha kırılmaktan ve aynı kabusları yaşamaktan korkuyor, takati kalmıyor.

'Gelin üstüme' demek çok zaman alıyor galiba. Üstüne o kadar çok gelmişler ki halen o gelenleri atmaya çalışıyorsun bir bir. Siliyorsun, onların haberi olmadan. Yeni bir sen inşa etmeye çalışıyorsun bu arada. İnsan ya baktığı pencereyi silmeli ya da yeni bir pencere açmalı güneşe bakabilmek için. Başka türlü olmuyor.

'Neden ben' diye sormak yerine 'Yeni bir ben' en güzeli.

Hayatı tıpkı şu sekmelerdeki gibi yeni bir pencerede açmayı dene.

İlla



Leman Sam'ı dinlersiniz değil mi? Durup dururken aklıma gelir ve açar dinlerim. İlla ve Kıyamam favori şarkılarımdan. Kıyamadığım için illa. Hiç düşündünüz mü kaç şarkı, kaç şiir, kaç kitap ve kaç filmi yaşadınız? Kendinizi izlediniz, kendinizi okudunuz ''bu benim'' dediniz. En son İskender Pala'nın bir kitabında kendime rastladım. Romantik komedileri saymıyorum bile ahaha iflah olmam ben, olmayayım zaten. :)
Şarkılar bazen şarkı olmaktan çıkıyorlar, başka anlamlara geliyorlar.

''Bomboş sayfaları gösterdim, böyle roman mı olur dediler
Yalnızlık başka nasıl yazılabilirdi ki?''

Yazmışım biraz önce. Anlatsam böyle oluyor işte, roman değil.

Kısaca

Fotoğrafım
Email: sivilpalyanco@gmail.com