30 Ağustos 2012 Perşembe

İ Spit On Your Grave

Bu filmi blogda daha önce yazmış mıydım hatırlamıyorum. Eğer izlemediysen lütfen izle. Bir insan olarak bazı sahnelere dayanamayabilirsin.

İşte bir insan olarak dayanamayacağın sahneler ikiye ayrılmış bu filmde.

1. sahne tecavüz sahneleri. Şu an filmi düşünüyorum ve aklımda kalan; tecavüze uğrarken kadının suratını çamurun içine batırışları. Nehire daha doğrusu ölüme atlayışı, ormanın içinde kendinden geçmiş bir şekilde yarı baygın yürüyüşü. Ben bu sahnelere dayanamadım.

2. sahne ise tecavüz edenlerin öldürülme sahneleri.

Ben olsam ne yapardım diye düşünüyorum. Gerçeği söyleyeyim silah bile tutamam ben, cidden. Tutamadım da. Bir zamanlar zorla silah tutmuştum, zoraki. Onun dışında ömrüm boyunca elime bile almadım. Bir canlıya yaptığım en büyük işkence ise sivrisineklere yaptığımdır başka bir şey değil. Gel gör ki, filmi düşünüyorum.

Gazetelerde, televizyonlarda her gün tecavüz-kadına şiddet-kadınların ölüm haberlerini okuyorum. Her gün giderek artıyor. Artacak, azalmayacak bunu da iyi biliyorum.

Düşünemiyorum. İnsanın düşünme yetisini kaybettiği zamanlar oluyor. Kız kardeşim olsaydı diyorum. Onun gözlerine bakamazdım, ölürdüm o an orada. Dayanamam ben gerçekten dayanamam. Birisinin hasta olduğunun haberini bile alınca panik oluyorum. Elim ayağıma dolaşıyor. Hastaneye gidemiyorum. Birisi ''iyi'' diye beni arasın, haber versin diye bekliyorum.

Yazmak istediğimi bile yazamadım, sadece saçmaladığımın farkındayım. Filmi izlemediyseniz izleyin, lütfen.

- O sadece masum bir kız.
+ Ben de öyleydim.

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Okumak

Okumak derken, kastım okul okumak değil. Okumak, gerçek anlamda okumak. Anlayarak, bilerek, özümseyerek, özünü içine çekerek. Günün birinde ihtiyacın olan cümleyi hafızandan çıkararak sözcüklere dökerek.

Bugün yine Mor İnsan ile buluştum (bir kaç yazı aşağıda) İnsanların 1,5 ay gibi bir sürede bitireceği bir kitabı 4,5 saatte bitirdiğini söyledi. '3 kelime için 1 saatimi harcadım ve toplamda 5,5 saatte okudum kitabı' dedi. Okudum derken gerçekten okuduğunu belirtti. Bunları kendini övmek için de anlatmıyor. Adamın önünde bilmem nerenin prof. hocaları ilik düğmeliyor. Övünse düşün sen gerisini ne masallar anlatır. Kitaptaki bütün boşlukları, yazılması gerekenleri, soruları her şeyi cevaplayarak, doldurarak. Düşün işte ya normalde 1,5 ay boyunca bitirilmesi programlanmış bir kitap.

5,5 saatte oku, çözümle ve anla. Güzel adam öyle bir konu hakkında yazıyor ki, yazdığı alanda kendisini değerlendirecek kişinin bilgisi hiç yok. Öyle de mütevazı ki, gülümsüyor sadece. 'O da öğrenmiş olur' diyor.

O konuşurken bir yandan onu dinliyorum, bir yandan da okurken hiç okumadığımı düşünüyordum. Sadece okuduğumuzu sanıyoruz. Bir bütünden bir cümleyi alıp, anladığımızı sanıyoruz. Okumuyoruz ve bu yüzden anlamıyoruz. Anlamadığımız için de anlam veremiyoruz. (Bu satırları yazarken sigaradan kül düştü, artık emekli ihtiyarlar gibiyim sigara külünü düşürmeye başladım.)

Öfke
Hırs
Kıskançlık
Kibir

bunlardan bahsetti. Doğru yerde doğru zamanda kullanmalısın yoksa seni bitirir dedi. Okumalı dedi, bir kitap listesi dağıttı. İnşallah okuyacağım. Hahah yok yok roman, şiir değil. Olsaydı yazardım faydalan diye. Hani hayatta bazı insanlar bir kahraman edasıyla çıkar ya karşına.Onun gittiği yoldan, ayak izlerini takip ederek gitmek istersin. Öyle bir insan. Eğer hayatınızın bir döneminde size göre her şeyiyle yani yaptıklarıyla, anlattıklarıyla, kattıklarıyla, yaşadıklarıyla, yaşattırdıklarıyla mükemmel diyebileceğiniz birisi çıkarsa karşınıza yapışın yakasına, yakışın yakasına. Ben yakışmaya çalışıyorum hahah. Çekirge diyor bana.

Bu akşam terasta denize karşı 4 kişiydik. Ben, Yılmaz, Evrim ve Mor insan.

Ayrıca bir kadına içten edilen iltifatın sonunda, o kadının yüzünde güller açıyor. Açtırdım yani hahah.

Başım nasıl çatlıyor bu güzel güne rağmen yazayım. Okumak üzerine yazacaktım ama hatlar karıştı.

Haydi güzel günler.

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Uçmak

Bu kaçıncı yazışım bilmiyorum.

Yine rüyamda uçuyordum hahah. Oturduğum mahallede sokak aralarında süpermen ya da superman gibi uçuyorum. Acayip zevkli bir şey. Görüp görebileceğim en güzel rüyalardan. Uyanınca acayip bir etki. Bir rahatlık, boşluk, mutluluk, sessizlik, sakinlik, kedi gibiyim.

Yerden 3-4 metre yükseliyorum, aynı süpermen gibi omuzlar önde vücut dümdüz arkada. Yürür gibi havada gidiyorum. Olayın güzelliği etrafta insan yok. Onlardan saklıyorum uçtuğumu hahah. Uçarken beni en çok zorlayan şey havaya ilk kalkış anı hahah, epey bir zorlanıyorum. Hani bir şeyin üzerinden atlarken tüm gücünü toplar ve ileriye doğru zıplarsın ya aynen böyle. Tüm gücümü toplayıp havaya atıyorum kendimi. Baya uçtum. sonra dalyaço'yu gördüm, diğer insanları gördüm ve yere kondum. Rüyamda dalyaço uçtuğumu biliyor ve yere iniş yaparken beni görüyor. Sanki devlet sırrı gibi bir şey ve ikimiz sinsi sinsi gülüyoruz. Bir de dalyaço'ya yastık veriyorum buna bir anlam veremedim. Rüyanın en anlamsız kısmı bu yastık verme olayıydı ahahah.

Anlamlı rüyaya bakar mısın?

Uçmak güzeldir. Haydi güzel uçmalar size.

24 Ağustos 2012 Cuma

Kabul Görmek

Yazmıştım daha önce okumayanlar bilmez hahah. Ne iğrenç di mi okuyanlar bilir, lan neyi bilir söyle işte.

Halen gazeteleri elime alıp okuyabiliyorum, elimin altında internet olmasına rağmen hemen hemen her gün gazete okuyorum. Tabii okumak istediğin haberleri değil okumak istemediğin ne kadar yalan dolan varsa onları yazıyorlar ayrı konu. Haftasonu ekleri ve köşe yazıları en çok okuduğum kısımlar. Güzel, doğru ve ilginç ne kadar haber ve bilgi varsa buradalar çünkü.

Dün internet hakkında bir yazı okumuştum. Şimdi arşimed gibi buldum buldum diye bağırıyorum. Çağ teknolojik bir çağ evet hepimiz interneti kullanıyoruz. Fakat bu kullanmak boyutunda değil artık. Bunu aştı ve bambaşka bir hâl aldı. Eskiden fakir insanlar zenginlerin kölesi olurdu. Şimdi zengin insanlar dahil herkes internetin kölesi oldu. Heh işte bunun sebebini buldum.

İnternet, senin sosyal durumunla, işinle, okuduğun okulla, bilginle, ilgilenmiyor. Seni direkt kabul ediyor. Sana sınırsızca bir özgürlük alanı sunuyor. O gerçek hayatında bulamadığın özgürlüğü internette buluyorsun. Ve en önemli kısmı seni kimse yargılamıyor, yargılayamıyor, karışmıyor, karışamıyor.

İnternette kabul görüyorsun. Yazdıklarınla, sana ait olmasa bile insanlar seni çok mühim bir şey yapmışsın gibi alkışlıyor, beğeniyor, destekliyor. Halbuki gerçek hayatın bambaşka. En kötü tabirle bombok.
Garip, gerçek hayatta artık kabul görmemen çok garip. İnsanlar seni kale almıyor. Herkes kendini kendi hapishanesine hapsetmiş ve dünyaya cam bir ekrandan bakıyor. Dünyamız camdan bir ekrandan ibaret.

"internette kimse benim dün duş alıp almadığımı, kokup kokmadığımı umursamıyor. kimse beni yargılamıyor, burada kabul görüyorum!"

Keşke hepimiz gerçek hayatta kabul gören insanlar olsak, olabilsek. Dünya ve biz hatta her şey bambaşka olurdu.





7 Ağustos 2012 Salı

Yoldaşım

Basit gibi gözüken fakat  sizin için çok anlamlı olan şeyler eminim vardır. Hayatınızda, geçmişinizde, hayallerinizde, bir kitabın arasında, bir çekmecenin içinde, birisinin bakışlarında, sözlerinde. Bir başkasına çok basit gelen, sizin içinse milyon tane anlama gelen bir şey. Şey diyorum çünkü her şey olabilir bu. Bir hediye, eşya, nesne, söz. Liste uzar, uzar, uzar da gider.

46 yaşıma geldim. (Buna cidden inananlar oluyor, Allah iyiliğinizi versin, emi.) Hayatım boyunca bana söylenen milyon tane hitap olmuştur. Çoğu iyidir, güzeldir, hoştur. Duyunca insanın yüzünde tebessüm oluşturur. Gerçekten böyle. Hepsi ayrı bir yer eder, beynimde. Şimdi 'bunlar neler' deme hahah unuttum. Ben gibi aklım da yerinde değil. Aklım ve kendim, kendimizde değiliz. Geçelim.

Yoldaşım.

Hani şu rus filmlerindeki gibi bir yoldaş, yoldaşım değil. Hep duyulur ya ''yoldaş bilmem ne'' yok, çok farklı bu.
Hahah neyi fark ettim şu an? Anlatamadığımı. Anlatılmıyor işte. Ben, bu ''Yoldaşım'' kelimesini dün okudum/gördüm/duydum/hissettim. Bana bin tane, milyon tane içten sevgi sözcüğü söylese herhangi biri bunun kadar anlamlı olamazdı. Çok anlam çıkarabilirsin içinden ya da hiçbir şey. Öylesine bir kelime diyebilirsin ya da büyük anlamlar yükleyebilirsin.

Bana öyle güzel, öyle anlamlı geldi ki. O an donup kaldım. Donmuş palyanço. Hahah. Şu an nasıl terliyorum biliyor musun? Yok bilemezsin,  göğsümden aşağıya sanki spor yapmışım gibi nokta nokta terler iniyor. Dün gece 40 dereceye yakındı herhalde ateşim. 40 olmasa da 38 vardı. İyiyim şimdi. Bunu da geçelim.

Evet, yoldaşım.

Yoldaşım; seninle sonsuza dek aynı yolda olacağım.
Ne zaman üzgün olsan, ne zaman mutsuz olsan, ne zaman gülmek istesen, ne zaman ne olsun istersen yanındayım.

Hahah palyanço sözü. Seni seviyorum.

3 Ağustos 2012 Cuma

Bazen

Bazen ölüyorsun
bir tek sen biliyorsun öldüğünü
aksilik nefes aldığın halde
mimiklerin donuk sadece
belli bir noktaya bakıyorsun
boşluk diyor insanlar o noktaya
sense kim bilir neleri düşünüyorsun
virgül gibi takılıp kaldığın sonlarda
bazen ölüyorsun
sen ölürken hayat devam ediyor
hayatına devam ediyorsun
hayatına devam ediyor
hayata devam ediyorlar
anlayacağın devam eden bir şey hayat
tıpkı senin devamlı ölmen gibi
ölüp ölüp bin kez dirilmen gibi
bazen ölüyorsun
nabzını bile yoklamak gelmiyor içinden
nabzına iyi gelecek bir şey yok
içinde siren sesleri
bütün yollar kapalı
işte ne oluyorsa oluyor o anlarda
o geliyor o anlarda aklına
ve duran kalbin sırf içinde o var diye
başlıyor yeniden atmaya
bazen ölüyorsun
en derin uykundan uyandırıyorlar
yatman bile onlara dert
hep aynı şey
ne çok uyuyorsunlar
lan ne uyuması
ölüme yattım
ölüyorum ben diyemiyorsunlar
bazen bir mezar buluyorsun kendine tam ölmelik
gömüyorsun kendini bir kaç günlüğüne
insana mezarda bile rahat vermiyorlar
arıyorlar soruyorlar
bulana kadar kazıyorlar da kazıyorlar
seni canlı canlı öldürüyorlar
bazen ölüyorsun
işte şimdi o bazendeyim
bazen ölüyorum.

Kısaca

Fotoğrafım
Email: sivilpalyanco@gmail.com