30 Mayıs 2011 Pazartesi

Korku

Korku ile ilgili bir kaç tanıma baktım, en mantıklısı şu geldi:

Korku, ya'dır.

Her korkunun önüne bir ''ya'' ekliyoruz. Dile getiremesek bile içimizdeki ses kendi kendine konuşuyor ve seni her seferinde bastırıyor, susturyor ve sen kendi sesini duymak yerine her zaman olduğu gibi içindeki sese kulak veriyorsun ve evet yine aynı şey pişman olduğunla kalıyorsun. İnsanı en çok pişman eden şeylerden birisi galiba korkuları. Belki de hayatını istediği gibi yaşamasına bile engel hatta tek sebebi.

Ve bu korkuyu yaşarken en çok düşündüğü şey şu. ''Başkaları ne der acaba.'' Sürekli bu soru kafasında dönüp duruyor, bocalıyor. Tekrar tekrar bu soruyu kendine soruyor ve korkuları ağır geliyor, yine pes ediyor. Daha geçen gün karşılaştım bu manzarayla, başkalarının ne düşündüğünü merak ediyordu. Halbuki hayat onun, daha doğrusu hayat senin. Hayatına burnunu sokanları değil de o burunların sahiplerini tümden çıkarman en mantıklısı. İnsan geç bile olsa anlıyor bunu bir zaman sonra. Ama geç kalabiliyorsun işte. Başkalarının ne düşündüğüne kafa yorarken, başkalarının düşündüğü şey yanında olamayabiliyor.

''Korku bir kilittir, gerçeğe açılır.'' demiş bir başkası.

Belki de gerçeğin ta kendisi bu. Bir anahtar, çevirmekten korkuyoruz. Çünkü kapının arkasında neyle karşılacağımızı düşünmekten öyle yorulmuşuz ki, ön yargı denilen şey öylece duruyor içimizde. Ne atabiliyoruz ne de kapının arkasında ne var diye düşünmeden açmayı deneyebiliyoruz. Bekliyoruz ki kapı kendiliğinden açılsın. Görmek istediğimiz manzara kendi kendine gözümüzün önünde belirsin, biz de mesut olalım.

Kırılmaktan bile korkuyoruz. Oysa yıllardır kırıla kırıla, kendini kıra kıra, insanların seni kırmasına izin vere vere kırılacak bir parçanın kalmadığının dahi farkında değilsin. Hiç kırılmamış gibi davranıyorsun, yaşıyorsun. Bir kez olsun kendini kırmaya çalışmıyorsun. Yıllardır yaptığın şey insanların seni kırmasına izin vermek. Klişe geliyor, korkunun kırılmaya faydası yok. Biliyorsun içindekinin sesini yalnızca sen duyacaksın, bundan öylesine eminsin ki o ses şu ''çıt'' ve bir daha kıran olmayacak yanında, kalacaksın duyduğunla ve acısıyla.

Korku, bence de binlerce ''ya'' başka bir şey değil.

Ya ölürsem, (ölmeyeceğinin garantisi var)
Ya biterse, (başlayacağının garantisi var)
Ya giderse, (kalacağının garantisi var)
Ya sevmezse (seveceğinin garantisi var)


Bak mesela, ölmekten, ölümle yaşam arasında ince çizgi denilen yerden korkmuyorum. Yaşadım çünkü, hiç öyle korkulacak bir yanı yok ahah takmayın kafanıza. O an sadece, ''ölüyorum'' dedim başka da bir şey demedim. Bilincim de fazlasıyla yerindeydi. Demek ki ölüm korkusu, ölmekten korkmak dedikleri şey ya yalan ya da benimki bambaşka bir şeydi.

Binlerce 'ya' ile yaşıyorsun ve hiçbiri bitmeyecek ömrünün sonuna dek.  Buralara nereden geldim? korkumdan geldim nereden geleceğim hahah. Palyaçoluk bir yana şu satırlardan geldim. '''Yüreğimi dinleyecek yerde korkunun sesine kulak vermişim.''

Bu satırları yani yazının genelini yazan korkağın teki, bunu da açıkça söyleyeyim. ahaha sonunu düşünmeyen palyaço olamaz. Bahsettiğim korkular: köpek kovalaması, birisinin kafana silah dayaması değil, anladın sen korkakdaşım. Bak şu ne derin bir sözdür aslında. '3 günlük dünya'' gerçekten de bunu idrak ettiğin an bütün korkularını bir ihtimal mutluluğa dönüştürebilirsin.


Ben uzun zamandır korkunun sesini susturmaya çalışıyorum  ve göreceğiz, susturup susturamadığımı. :)

Hiç yorum yok:

Kısaca

Fotoğrafım
Email: sivilpalyanco@gmail.com