15 Şubat 2011 Salı

Duyarlılık, Duyarsızlık




Biri'm dedi ki; palyaço hep şiir şiir nereye kadar? Böyle demedi tabii aklıma vura vura dedi bunu. Haklısın bile diyemedim. Şiyirler nasıl olsa bir gün kitap olacaklar, Saklanmalılar. Duyarsızlık, Sözlük'te uzun zaman önce yazmış olduğum bana ait bir entry-giri-.

''Her insanda az ya da çok yaşanılan, yaşanılmayan, aynı anlamı verilebilen ya da aynı anlamı verilmeye çalışılan olaylar karşısında bir nebze veyahut çokça hissedilendir.

Kim olduğu mühim değil yaşlı bir insanla oturmaktayız. Yaşlı dediysem epey yaşlı elden ayaktan düşmese de 90'a yangın merdivenini dayamış. Yerinde duramıyor bahçede bir şeylerle uğraşıyor.

palyaço kılıklı ben- ayakta zor duruyorsun, bahçe sulamaya çalışıyorsun.
güzel insan- baksana toprağa nasıl da çatlamış, yazık su istiyor.

dedi, ben bittim ve içimden kendime saydırmaya başladım. Sonra kendimi affettirmek için neler yapmadım. Duyarlılık zor bir şey vesselam. Herkes aynı anlamı veremiyor, aynı şeyleri hissedemiyor. Bakmakla görmek arasındaki fark bu yüzden çok büyük.

Duyarlı insan olmak kendinden vazgeçmek şu zamanda. Bir başkasının ''aman banane'' deyip umursamadığı, önemsizmiş gibi görünen şeylere önem vermek zor ama bunu başaran insanlar halen var, ne mutlu onlara ve bu duyarlılığı sayesinde unutulan insanlık kavramını da tekrar hatırlattıkları için hatırlayabilen insanlara ne mutlu. Biraz önce yine gördüm o duyarlı insanı. bir çoğumuzun umurunda olmayan şeylere kafaya takmış, üzülmüş, üzmüş kendini. Merak etme dünya sen varken halen güzel bir yer güzel ve duyarlı insan.''

demişim uzun zaman önce. Hakikaten biz neden sadece tv'de ünlü biri öldüğü zaman üzülüyoruz, çok iyiydi, aaa çocuğu varmış diyoruz. Günlerce ağlıyoruz, üzülüyoruz. Ölüm sadece tanıdığımız ünlü insanların başına gelince hatırladığımız bir gerçek artık. İnsanlar ölüm'ü hayatlarından çıkarmışlar, hiç gerçekleşmeyecek gibi ve birisi öldüğünde ''zamansız ölüm'' ''o ölemez'' gibi söylemler ortaya atıyorlar.

Her gün bir sürü insan ölüyor, binbir çeşit sebeple. Biz gazetelerin magazin eklerini, spor sayfasını ve ekonomi sayfasını okuyoruz. Televizyonda eğlence programlarını, spor ve yarışma programlarını izliyoruz. Gerçeklerden uzaklaşıp sahte bir hayatı yaşıyoruz. Sonra o gerçeklerle yüzyüze geldiğimizde duygusal bir fon müziği eşliğinde ağlıyoruz. Lan vardı zaten böyle bir gerçek. Bu ülkede bu dünyada her gün binlerce insan ölüyor. Zamansız da değil yoktan yere, hiç uğruna.

Sebebini bile bilmediği savaşlarda, bir gece evinden dışarıya çıktığında, yolda kana susamış insanlar sayesinde, alkol alan trafik canavarları sayesinde, tecavüz eden sapıklar, onlar öldürmez ise ailesi tarafından namusu temizlenerek, hastanede yanlış ameliyat, yanlış iğne, yanlış teşhis sebebiyle. Binlerce insan ölüyor biz bunları görmezden geliyoruz. Bu ölümler bizim için gayet normal, olağan durumlar. Normalleştirmişiz, normalleştirilmiş beynimizde. Binlerce kişi öldüğünde şaşırmıyoruz. Fakat, tek bir kişi öldüğünde milyonlar şaşırıyor. Ne zaman değişti insanoğlu? Ne zaman bu kadar duyarlı olduk? ne zaman bu kadar duyarsız olduk?

Dikkat edersen ölenin kimliği önemli ayrıca,vasfı ilgilinderiyor bizi. Hayatta ne yaptığı, bizim hayatımızda nasıl var olduğu önemli. Ölmesi de bu oranda etkiliyor bizi. Konu niye ölüme geldi bilmiyorum.

Duyarlı gibi gözüken duyarsız insanlar olma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Gerçekten duyarsızlaşıyoruz. Bir adım ötemizde birileri yaralanıyor, ölüyor ve kafamızı aksi istikamete çevirip kaçıyoruz. Fakat bir kaç kişi sesini çıkardı mı hemen aslan kesiliyoruz. Birinin kendisini öne atmasını ve bir şey olursa ona olmasını bekliyoruz.

Canımız tatlı, biz ölümden korkuyoruz. Duyarsız olmamızın tek sebebi bu bence biliyor musunuz?

Ölmekten korkuyoruz ve insanoğluna doğmasını yakıştırıyoruz ama ölmesini yakıştıramıyoruz çirkin buluyoruz. Çünkü korkuyoruz, bu yüzden aklımızdan çıkarıyoruz. Yetmez ama ölümden kaçanlar olarak, yeter bize bu kadar ölüm her şeye duyarsızız biz.

Yaşadığımız dünyaya, kendimize, sevdiklerimize, etrafımıza, yaşayan canlılara, bir arkadaşım şunu demişti yanlış hatırlamıyorsam ''bitkiler acır, acıyı hisseder, acı çeker''.

Bitkinin, bir yaprağın bile acıyı hissettiği bir dünyada insanoğlu acıdan kaçıyor. Sonra yüzyüze geldiğinde ise çok geç oluyor, kabullenemiyor. Çünkü uzun zaman görmezden gelmişti ve böyle acıların olduğuna inanamıyor, inanmak istemiyor. Çünkü yıllardır duyarsızlaşmış, duyarsızlaştırmıştı kendini.

İnsanlar mezarlıktan korkarlar. Çok ilginç bir korku aslında. Bence ölümden korktukları için korkuyorlar. Yoksa kimse arkasından gelip bööö diyeceğinden değil. Mezarlığa giden insanlar korkudan mı ağlıyor? yoo özlediğinden, sevdiğinden, acıdan. Zamanında bazı şeyleri söyleyemediğinden. Çünkü zamanında duyarsızlaşmıştı. Çoğu şeyin başına gelmeyeceğini düşünüyordu. Ona uzaktı, ölüm. Ben ölümü çok düşünürüm, gerçekten. Ölüme ait bir deliliğim vardır ama paylaşmam, düşünce olarak yani. Kötü mü bilmiyorum, düşünce işte. Kimseye zararı yok ama kötü, acıtıyor düşününce.

Tepki aklıma uzun zaman önce yazdığım bu yazımı çağrıştırdı gece gece. Tepkisiz insanlar topluluğu olmuşuz biz.

''Türkiye'de ortaya koyulmayandır.

Ortaya koyanlara ise deli gözüyle, kafayı yemiş gözüyle bakılıyor. Saatlerce bekleyeceğini bildiğin kuyrukta kimse sesini çıkarmıyor, çıkarınca herkes sana deli gözüyle bakıyor. Susuyor herkes, alıştım susmaya, alışmışız susmaya.

Bağırıp çağırdığında hemen bir güvenlik görevlisi geliyor ya kapı dışarı ya da işin hemen görülüyor ya da diğer insanlar sana tepki gösteriyor. ''saatlerdir biz de bekliyoruz, sanki bizim işimiz gücümüz yok'' gibi yüzlerce nefret cümlesiyle karşı karşıya kalıyorsun. Asıl tepki gösterilmesi gerekenlere gösterilmeyen tepki orada cılız tek başına sesini çıkarmaya çalışılan insana gösteriliyor. Ona destek olmak yerine onu susturmaya çalışıyor herkes. Söyledikleri ile alay ediliyor, ciddiye alınmıyor. ''sen çok biliyorsun, bir de seni çekemeyiz''

Geçen gün dar bir sokakta büyük bir arabayla ilerliyoruz. Sokağın tam girişine ve ortasına bildiğin yolun ortasına araba park etmişler. Şöför arkadaş son ses kornaya bastı, sonra bas bas bağırmaya başladı. 5 dakika bekledik. ne arabanın şöförü var ortada ne başka bir şey. Sokak karakolun tam önünde sayılır ve ne hikmetse polisler bunu görmüyor. Polisi bırak halktan kimse sesini çıkarmıyor. Kendini bilmez geldi ve yine bağırışmalar gıkını bile çıkaramadı haksız olduğundan. Bizim şöförden ben bile tırstım, hayatımda ikinci kez onu öyle görmüşümdür.

Tepkili insan bir şeyler söylediğinde 'acaba' diye kimse kendine bir şeyler sormuyor. Haklı ya da haksız olduğu üzerine düşünülmüyor. Tek yapılan tepkisine bir tepki göstermek ve orada asıl tepki görmesi gereken konu/olay hiç olup gidiyor.

Yazılır, konuşulur ama gösterilmez çünkü yemez. gösteren bir kaç insanda deli damgası yer.''

Tepkisiz, duyarsız bir ülke olma yolunda hızla ilerliyoruz ve tepkisiz, duyarsız insanlar topluluğu olma yolunda.

Hiç yorum yok:

Kısaca

Fotoğrafım
Email: sivilpalyanco@gmail.com