28 Kasım 2010 Pazar

Kaknem

''ikinci bir nick altı yazmak istemedim'' demiştim ama vazcaydım editleyerek tekrar yazıyorum. sözümü bazen çok güzel yerim bu da onlardan birisi oldu ziyanı yok. kaknem'e bir teşekkür, tebessüm yazısıdır.

en başından bu yana, ilk mesajlaştığımız andan itibaren;

''uçlarda, farklı, değişik, tutarlı, yazmasını bilen, okunması zevkli, yazdıkları ile düşündüren''di.

benim için kaknem yazıları ile gerçekten uçlardaydı, farklıydı, değişikti ve en önemlisi tutarlıydı. bir insan söyledikleri ve yaptıkları ile ne kadar tutarlı olabilir ki? çok az değil mi? kaknem yazdığı her yazıda fazlasıyla tutarlıydı. bir tarafta özgürlük diye bağırırken diğer bir tarafta ''onlar ölsün'' demiyordu, herkese özgürlük diyordu. kimseye dili, dini, ırkı, inancı, inançsızlığı sebebi ile hakaretlerle gitmiyordu. dış görünüşünden, cinsel kimliğinden, eğitimsizliğinden ya da aldığı o eğitimi süper addedenleri bundan dolayı aşağılamıyordu, hor görmüyordu. herkese insan gibi davranıyordu. çünkü insandı. çok farklı bir bakış açısı vardı. madalyonun diğer değil onlarca yüzünü görebiliyordu. boşluğa değil en dolu kısma bakıyordu ve yazdıkları çok doğruydu. gerçek manada çok az kişi okuyordu, diğerleri ise bilinmez bir nefretle gidiyordu üstüne. onlara bile ''gülümsüyorum'' diyordu. garip, değil mi sana nefretle gelene çiçek atmak. sen küfür ederken, hakaret ederken karşı taraftan aynı tepkiyi görememek hatta gülümsüyorum demesi ve gülümsemesi. o gülümseme de kahkaha değildi bence çok anlamı var anlayana. hani birisine binlerce kelime söylemek istersin ama bilirsin ki kırılacak, paramparça olacak, en iyisi susmak dersin ve susarsın, sadece gülümsersin.

bir gün bir video göndermiştim. bak ne komik bir video demiştim. evet çengelköy hıyarı gibi gülmüştüm video görüntülerine. görüntülerde ise şişman bir ufaklık vardı. ona çikolata ve meyve suyu verip onun gülmesini istiyorlardı. çünkü gülüşü farklıydı, komikti ''o an''. ben ve bir çok izleyen onu görüyordu orada. sonra ne mi oldu? orada gülen ve gülüşüyle güldüren bir çocuk yoktu aslında. madalyonun diğer yüzlerinden birisi vardı. o görüntüde obezite hastalığına yakalanmış obez bir çocuk vardı ve bu hastalıktan dolayı, gülmesi, konuşması, yürümesi, mimikleri her şeyi değişime uğramıştı ve eğer ki erken davranılmazsa bu obezite yüzünden ileride o çocuk binbir hastalıkla boğuşacaktı. bakış açısına bakar mısın? ben videoyu izlerken sadece komik bir çocuk görmüştüm. daha bu bakış açısına istinaden bir sürü örnek verebilirim, ama gerek yok. nasıl olsa önemsiz bir detay. sana belki basit gelebilir mühim değil, benim için çok önemli bir ayrıntı idi.

kaknem aklını, düşünceleri döküyordu. fikir alışverişi yapıyordu. adam gibi, insan gibi tartışmaya çalışıyordu. : ) : ( bu iki butonu hesaba katmadan yazıyordu. acaba kim ne düşünür, zamanın ötesi olur mu, bilmem ne olur mu diye yazmıyordu. gerçekten objektif olarak doğru ne ise onları yazıyordu çatır çatır. eğer ki hatalı ise yanlış bir cümle, kelime kullandıysa da entryi bile özür dileyerek silen bir yapıya sahipti. başkası olsa yazdıklarına sonuna kadar inanır, devam eder ve körü körüne bir cahillikle üstüne hakaretler ekleyerek yazmaya devam ederdi. örnekleri mevcut fazlasıyla biliyorsun. zaten sözlüğün o herkesin korktuğu aman onunla uğraşılmaz o koskaca bilmem kim dediği nickler bile bunun farkındaydı. bir yazısı için süper zekanın birisi şu yorumu yapmıştı. ''en beğenilenlere giremediği için ağlıyor, beni en beğenilenler listesine alın'' tarzında bir şeyler. o listeye kaç kez girdiğini hatırlamıyorum fakat her yazdığı ile istese girebilecek kapasitede yazılar yazıyordu. bir çok kişi olayı böyle algılıyordu. bir hafta sonra unutulup gidecek bir detay. sana en fazla birkaç badi biraz mesajınız var yeşili kazandıracak bu kadar, fazlası yok. herkesin kafaya taktığı da bu zaten. haftanın en beğenilenlerine girmek. adamlar öyle entryler kasıyor ki okuman lazım. kaknem bunu yapmadı, her entrysinde gayet ciddi ve açık sözlüydü. o listeye girmek için değil, insanlara bir iki cümle bir şeyler anlatma, paylaşma, tartışma derdindeydi. dert bile değildi esasında sadece konuşmak, onun tabiriyle dökülmek. sayfalarca tartıştığı adamları bile eğer yazdığı konuda haklı ise savunacak, onların cümlelerinin arkasında duracak kadar cesurdu. haklının yanındaydı, bunu da kimse anlamadı.

yine bana döndüm. bir keresinde nicki lazım değilin birisi bana bir sayfa boyu giydirmişti. küfür, hakaret dahil. tek kelime etmedim, edemedim. sustum. unutulup gidecekti nasıl olsa. susarım zaten çoğu zaman böyle durumlarda. bir insan kendisini küfür ve hakaretle ifade ediyorsa bomboştur benim için. ‘’sana da bir tavsiye ‘umursamamak’’ en etkili silahtır.’’ küfür etmediğimden değil hakareti sevmediğim için. nick altı savaşlarını sevmediğim için. kaknem gitti bir güzel cevap yazdı, ki yazdığını, yazacağını bile düşünmemiştim. ama o yapısı, haksızlığı gördüğü anda orada ortaya çıkması yine tekrarladı kendini. haklı olmak, haklıydım ve o yazısı için tek kelime edemedi o nicki lazım değil. benden alamadığı cevabı tokat gibi kaknem'den almıştı. dedim ya haklının yanında, hakkın yanında hep. tutarlı olmak böyle bir şey. sözlüğün totaliter düzenine ayak uydurmadı. moderasyona, eski nesillere herkesin bildiği fakat dile getiremediği doğruları sonuna kadar cümlelerini esirgemeden, kimseden korkmadan, zamanın ötesi olur derdi olmadan söyledi. yine tepki aldı. hepi topu çok az aktif olarak online olan eski nesillerden destek gördü, yeni nesiller tepki gösterdi. ünlü olmak istiyor, daha dün geldin ne bu şiddet, ne bu nefret vs yüzlerce saçmalık. halbuki orada doğruları, yeni nesillerin sahip olduğu fakat sözlük yönetimi tarafından verilmeyen haklarını savunuyordu. her türlü küfür ve hakarete rağmen susmadan. yine anlamadılar.

yazdığı, döküldüğü, düşüncelerini anlattığı entryler için'' :( çok uzun yazıyor ya, ne olmuş istesem ben bile yazarım'' tarzı saçma sapan cümlelerle geliyorlardı. görmek istedikleri bir iki espri, iki üç anı, onları güldüren, eğlendiren, entryler idi. kaknem'in entryleri arasında böyle şeyler yoktu, olmadı hiçbir zaman bir kaç tanesi dışında. ondan kendini, hayatını, yaşadıklarını anlatmasını bekliyorlardı. dış görünüşü üzerinden, bıyıklarından, feministliğinden, evde kalmışlığından tut da her türlü olmayan şeyler üzerinden dalga geçmeye çalışıyorlardı ( bana ait tanımlar değil bunlar, bana ait olanları yazmam zaten ). kaknem ise orada aklını döküyordu onlar'a rağmen, aldırış etmeden. düşünebiliyor musun sana sayfalar boyu hakaret edecekler, haddini aşacaklar ve sen susacaksın onlara. biliyordu, ben de geç fark ettim bunu. bilgisiz ve cahil insana laf anlatmak çok zordur. ama o ısrarla yılmadan anlatmaya çalışıyordu. yine anlamadılar.

yine demişim ki kaknem için;

''üslub-ı beyan ayniyle insan'' yani türkçe meali;

"insanların söz söyleme tarz ve biçimleri karakterlerini aynen yansıtır. sözün söylenme biçimi kişiliği ele verir."

sözleri öylesine sakin, öylesine düzgün ve anlamlıydı ki, tek kelime hakaret içermeden, tartıştığı yazarın kişiliği, görünüşü, gerçek hayattaki vasfı üzerinden gitmeden sadece yazılanlara ait cümlelerdi. yine evirdiler, çevirdiler, saçmaladılar hep. okunmuyordu kaknem, yüzlerce kez söylemişimdir bunu. çünkü, uzun entryler yazıyordu. bir çok kişinin bakış açısı böyleydi yazdıklarına karşı. zırva olarak niteleniyordu. halbuki kimsenin yazamadığı, yazmadığı dile getiremediği uç noktaları görerek yazıyordu..

yine demişim;

''yazdıkları ve düşündürdükleri ile sözlüğe dair gülümseten detaylardan bir tanesi.''

gerçekten de böyleydi. sözlüğe dair gülümseten en güzel detaylardan birisi onun varlığı idi. bir insanı aklından öpmek istedin mi hiç? ben istedim. delice di mi? bambaşkaydı benim için onun aklı, düşünceleri. çok şeyi değiştirdi yazdıkları ile hayatımda. anlattıkları, tavsiyeleri ile. şimdi sana hepsi abartı gelebilir, gelir gelir farkındayım önemli de değil bu kısım varsın gelsin. dedim ya bir tebessüm, teşekkür yazısıdır. sen yine yaptığın gibi buradan binbir anlam çıkarmaya çalışacaksın o bile sorun değil. çünkü, sen burada önemli değilsin. o iki butonunda önemi yok. neyse sen konu dışısın. sen dediğimde sen değilsin, o nefretiyle gelenler. gerçek hayatta nefret edilmesi gereken şeylere nefret duymayıp ofline olduğunda birkaç kişinin haricinde unutulup gideceğin bir yerde anlamsız bir nefretle beslenenler. güçsüzlüğünü nefretiyle örtmeye çalışanlar.

konumuz kaknem evet. sözlükte en değer verdiğim, en sevdiğim insanlardan birisi idi. güzel insan, gökkuşağım demiştim. her renginde ayrı bir güzellik vardı. bunu fark ettim, her şeyiyle bambaşkaydı. ne desem ''teşekkür ederim'' diyecek kadar mütevazıydı. içten, samimi, kendini yüksekte görmeyendi. hani derler ya çocukla çocuk, deliyle deli olanlardan. aynen böyleydi. duyarlıydı. aşırı duyarlıydı. yolda suratı asık bir insanı görüp, suratından akan teri fark edip onun o haline üzülecek kadar duyarlı. şimdi sanki hepten gitmiş gibi yazıyorum ama toparlayamıyorum aklımdakileri. görmezden gelemiyordu kötüleri, kötülükleri. ahmet kaya hakkındaki son yazısı da böyleydi. ve yine aynısı oldu. hakaretlere, kişiliğine, onuruna dokunan cümlelere kadar vardırdılar olayı. orada linci övenlere yaptıklarının da lince devam etmek olduğunu, linci övmek olduğunu, anlatmaya çalıştı. bunu da şöyle anlatayım belki anlarsın. her insan tecavüzden nefret eder, kimsenin başına gelmesini istemez. fakat birinin başına geldiğinde der ki, o tecavüzcüyü aynı şekilde cezalandıracaksın. s.s. öldüreceksin. e ne farkın kaldı senin tecavüzcüden? söylesene ne farkın kaldı. hiç. her zamanki gibi oldu yine anlamadılar. ona yakıştırmalarda bulundular. hiç hak etmediği halde. bu yüzden gitti, üzüldüm gittiğine bir yandan da sevindim. gerçekten sevindim. çünkü, biliyordum bir gün gideceğini, elveda ay elveda feza diyeceğini. nickim kadar, kırmızı burnum kadar emindim bundan. sadece onu sözlükte okuyamamak dokunacak, badi butonu bu yüzden anlamsızlaştı, çok az bir anlamı kaldı artık. sorun değil dedim ya sevindim, onu üzmelerini izlemekten, görmektense onun mutlu ve huzurlu olmasını tercih ederim bu yüzden sevindim gittiğine.

kaknem güzel insan halen öyle ve hep öyle kalacak benim için. abarttım ya hani
daha da abartayım. yazımda göklere çıkardığım kaknem hiçte öyle biri değil aslında onu okusaydınız anlardınız nasıl birisi olduğunu abarttığımdan, anlattığımdan çok daha mükemmel çünkü, kelimelerim kifayetsiz kalıyor onu anlatmaya çalışırken. okuyun anlarsınız, görürsünüz. buraya daha neler yazabilirim bilmiyorum çok şey yazabilirim ama kafamı toparlayamıyorum.

ona ait çok şey söylemek, dile getirmek isterdim. fakat yapmam bunu. emanete hıyanet gibi düşün. gerek yok bir çoğu okuduktan sonra badisi gittiği için üzülen birisinin yazısı olarak görecek bu entariyi. sevindim, gerçekten sevindim gittiğine bile dediğime anlam veremeyecek. entryleri ile alakalı cümleler haricinde pek bir şey yazmadım. ne canım, cicim ne de başka bir şey hep entryleri ile alakalı idi. bunun dışında ne bir savunma ne de başka bir şey yazmaya gerek duymadım. zaten gerekte yok. o biliyor, gerisi mühim değil.

ekşi sözlük yazar olarak güzel bir insanı kaybetti. bana ise güzel bir insanı kazandırdı. gerçek hayatımda biliyorum ki asla aynı ortamda bulunamayacağım, bir araya gelemeyeceğim, gelsem de belki bir merhaba, nasılsın? dan sonrası olmayacak bir muhabbetle son vereceğim bir diyalog yaşardım. ama ekşi sözlük sayesinde tanıştım, çok şey paylaştım, çok şey öğrendim. çok'a ne kadar anlam yüklersin bilmem ama konu kaknem olunca benim için çok şey işte.

haha destan yazdım, buradan çıkaracağın sonuç ne bilmiyorum. senin yerinde olsam şunu çıkartırdım, eğer ki kaknem'i ‘’okumadıysan oku.’’ en fazla sözlükte boş ya da dolu geçirdiğin 2-3 saati kaybedersin sana göre. ama eğer ki fark edersen bir şeyleri hak verirsin bana. bir ihtimal dersin ki ‘’gerçekten palyaço'nun dediği kadar varmış.’’

kaknem, geç tanıştığıma ve geç tanıdığıma pişman olduğum insanlardan birisidir. ama iyi ki tanıdım dediğim insan. 25 bin insan arasında kimse fark etmeden ya da çok az insan fark ettiğinde onun farkına varabilmişim. iyi ki tanımışım ve o ilk mesajı atmışım devamı gelmiş ve okumuşum, paylaşmışım, konuşmuşum. aklının raflarını açmış bana, cümlelerini açığa çıkarmış, anlatmış kendini. iyi ki.

sevdiğini söyleyememek kötü bir şey bunu da kötü bir anıyla öğrendim. hiç beklemediğim bir an en sevdiklerimden birisini kaybetmiştim. bak zamanında birisi şunu yazmıştı. affına sığınarak yazıyorum buraya.

''güzel şeyler övülmeli, takdirden çekinilmemeli diye düşünen bir insanım.
badi butonunun en özel insanlarından birisiniz.''

işte bu yüzden bu yazıyı yazdım. güzel şeyler övülmeli, takdirden çekinilmemeli. senin ne düşündüğün önemli değil burada, o anlamsız fakat sana anlamlı gelen sonucunda eline hiçbir şey geçmeyecek olan nefretin önemsiz. burada beni tanıyan bilen kişiler zaten anlarlar beni. senin anlamsız anlamların önemsiz olacak. çünkü ekşi sözlükte güzel şeyler az. gerçekten az. hep nefret, hırs, kötülük, hakaret, küfür, sözlü ve yazılı şiddet var. bir çoğu sözlü ve yazılı şiddet ne demek bunun farkında değil. söylemek, yazmak yapmanın yarısıdır, bunun bile bilincinde değiller. o yüzden bu ardı arkası kesilmeyen hakaretler. herkes birbirini kırmanın, üzmenin peşinde. duyulan sevgi değil, sadece menfaat. o kişiden bir menfaatin yoksa gerisi önemsiz. ver ayarı gitsin.

kaknem'de benim için badi butonumun en özel insanlarından birisiydi ve gitti bu yüzden anlamsızlaştı dedim o buton biraz daha. çok az kişi kaldı orada sevdiğim ve değer verdiğim. şu an sözlükte olan badilerim akıllı olun haha gitmeyin bir yere.

bana kattığın, anlattığın, paylaştığın her şey için teşekkür ederim, tebessüm ederim surat dolusu. sen yüzümün en güzel tebessümüsün, tebessümlerinden birisi oldun ve hep öyle kal tamam mı duyuyor musun haha. :)

şimdi okuyup saçma sapan sonuç ve anlam çıkaracak olanlara bir kaç satır yazayım da haha bak gördün mü saatlerdir diyemedi şunu demesin. kaknem biliyor zaten bunu. yalnızca senin tahminlerini boşa çıkarmamak için palyaçoluk yapıyorum bu son satırlarda. ee serde palyaçoluk var ne de olsa. hem sen de ‘’bak gördün mü’’ dersin kendi kendine haha.

-  bir şey diyor musun?
Kaknem seni seviyorum  çok   <3 x ∞
Akıllı Delim

Hiç yorum yok:

Kısaca

Fotoğrafım
Email: sivilpalyanco@gmail.com