9 Kasım 2011 Çarşamba

30 Yaşında Eşi, Çocuğu, İşi, Evi, Arabası Olan Erkek/Kadın

Sözlükte herkes ahkam kesiyor, eksik kalırsam çatlarım.

Mutlu mudur? diye düşünüyorum. Elbette mutludur. Düşünsene hemen hemen herkesin yıllarını verip uğraştığı şeylere 30 yaşında sahipsin. Mutlusun işte yani mutludur. Gülüyordur, eğleniyordur, hayatını yaşıyordur. İki taraf içinde geçerli bu mutluluk hali. Çalışan bir eş, her ay gelen belli ve iyi miktarda bir para, buzdolap yiyeceklerle ve gardırop yeni elbiselerle dolu. Ev eşyaları en fiyakalısından  araba da son model. Her yaz birlikte güney ya da akdeniz sahillerinde unutulmaz bir tatil ahahah. Bir de şirinlik muskası ufaklık. Aman allahım ne güzel bir tablo.

Bi zahmet çay koyun, mutlu olduğunu düşününler.

Mutlu falan değil, bunu gözlüklerimle yaptığım gözlemlere dayanarak söylüyorum, çünkü görüyorum. Sadece sisteme ayak uydurmuş. Önce güzel bir iş bulmuş yüksek maaşlı (soracaklar ya oğlumuzun maaşı ne), sonra evlenmiş. Bankadan ya da aileden gelen parayla ev ve araba almış. Boş kalan bir vakitte de çocuk yapmış. Benim gördüğüm, bildiğim manzara hep bu. Farklısına hiç denk gelmedim. Hemen hemen bütün arkadaşlarım evlendi ve olay, gidişat hep bu şekildeydi. Sorsan mutlular mı, eh mutlular.

Ama, işin ama'sı var işte. Göz hep dışarıda. İnan böyle erkek olunca bu gözün dışarıda olmasını daha net görebiliyorsun. Gözlerini pörtlek pörtlek belertmiş dışarıya bakıyor, serengeti ormanlarında impalasını arayan aslan gibi. Yolda, sokakta içinin yağları eriyor. Eridiği an gidiyor, arkadaşları ile eğlenmeye (anladın). Eşini annesine yolluyor. Kendi de o hafta çok yoğun oluyor.  Durum hep böyle. Gelmeyin bana masallarla. Sözlükte bile mutlu aile tablosu çizen ucuz adam ucuz seks peşinde dolanıyor ahah amma dedikoducuyum.

Her neyse bence mutlu değil. Çünkü sevmemiş, bunları istememiş. Hepsi dayatılmış. Ailesi tarafından, o zamanki sevgilisi şimdi eşi olan kadın tarafından. Bir bir hepsini gerçekleştirmış. Altta kalmamak için. Arkadaşlarının yanında, diğer evli çiftlerin yanında. Bizimde olmalı mantığıyla. Gördüğüm hep bu.

Gerçekten mutlu olan, mutlu olduğuna inandığım bu tanıma uyan bir tane arkadaşım yok, değil var. Evet, bir tane arkadaşım var böyle. O kadar arkadaşım içinde bir tanesi böyle ve nedense onu bir yönünden dolayı kıskanırım ama nefretle ya da hırsla değil. Helal olsun diyerek. Şu hayatta gerçekleştirmek istediğim bir şeyi yaptı kendisi bu yüzden. Ne olduğu bana kalsın. En uzak ama hep aklımda olan hayalimdir. Yok yok, düşündüğünün hiçbiri değil. Sadece o yaşta bu başlıktaki tanımlara uyan vasıflara değil de o hayalimi gerçekleştirdiği için bu kıskanma olayı ama fesat değilim, dedim ya helal olsun o yaptı. Ayrıca bu arkadaşımın eşi de çok mutlu. Onun sayesinde hayatını binbeş yüz derece değiştirdi yine de mutlu ve gerçekten mutlu.

Olaya kadınların bakış açısıyla bakarsam onlarda mutlu değiller. Kaynanası birinci neden. Cidden böyle. bir tane kayın validesi ile anlaşan gelin görmedim ben. Anlaşıyoruz rolü yapanlar hariç. Aradaki yaş farkı, kültür farkı, yetişme biçimi, saygı ve sevgi olayı hep birbirinin zıttı ve nedense zıt kutuplar birbirini çeker klişesi gerçekleşiyor. Bu gelin ve kaynanayı bir araya getiriyor o adam (adı batsın). Sonra bak şu söz dokunur bana. Evli olan bir arkadaşım söylemişti şu cümleyi bana. Bir şeyler hakkında konuşuyorduk, ona benden bir şeyler söylüyordum. Durdu, durdu düşündü mahcup ya da üzgün ama çok ciddi bir surat ifadesiyle dedi ki; ''benim kocam niye böyle romantik değil.'' Cevap veremedim. Fakat hayatları, yaşayışları başlığa birebir uyuyor. Yine de mutlular ama hep bir şeyler eksik. Ve biliyorum ki ömrünün sonuna kadar tamamlanmayacak.

Ayrıca hiç dile gelmeyen hep var olan ve var olacak olan dayak, küfür olayı var. Bir çok kadın eşi tarafından şiddete ve hakarete maruz kalıyor. Bunun eğitimle, zenginlikle, doğu ya da batı tarafıyla bir ilgisi yok. Her yerde var bu olay. Bu 30 yaşlarındaki kadın bunu ailesi dahil hiç kimseye açıklayamıyor, anlatamıyor.

Nasıl anlatsın ki? Mutlu bir yuvası var işte. Evse ev, arabaysa araba, paraysa para, elbiseyse elbisse. Kadını doyuruyor adam. Buldu da bunuyor. Anlatsa verilecek ilk tepki kesin şu olurdu; ''manyak mısın sen bu zamanda böyle adam buldun öp de başına koy.'' Hiç kimse çektiği acıyı görmek istemez, görmezden gelir. Çünkü görünen somut şeyler vardır. Ev, araba, iş, para, eşya.

Aldatılma mevzusuna biraz girdim daha fazlasına girmek istemiyorum bile. Karısını çok seven ve mutlu aile babası rolünü oynayan çok insan (insan dedim de hak etmiyor bence ama yine de dedim) var. O babaları  bu kadar yüceltmeyin gözünüzde. Onları en iyi eşleri değil en yakın erkek arkadaşları tanır, bunu unutmayın. Bir de tanımak isteyen kadınlar. Bak şimdi kendime bir soru sordum bir üstteki cümleye istinaden. Neden susuyorum diye. Bazen karganın yemesi gerektiğinden yemeli insan bu yüzden galiba.

70 yaşında bir adam tanıyorum uzak bir yerde tek başına yapayalnız. Anlatmaya başladıktan sonra gözünden yaşlar dökülüyor damla damla. Hiçbir şeye, hiçbir kimseye aldırış etmeden ağlıyor. Neden biliyor musun? Gerçekten sevmiş, çok sevmiş. Onsuz yapamıyor, özlüyor. Yüzü gülüyor, gülse de içi kan ağlıyor. Nerden biliyorum, anlatıyor ve inanır mısın o yaşa gelince bu sayılan saçma sapan maddi şeylerin hiçbir öneminin kalmadığını, olmadığını anlıyorsun. Çünkü en değerli olgunun sevmek ve sevdiğin olduğunu öğreniyorsun.

Varsın olmasın bunlar derim, yok diye hayıflanmam. Olmalı diye bir yarışın içine girip kıçımı da yırtmam. Yok yapmam, yapamam. Zaten istediğim bunlar değil. Tembellikle, gözünün yememesi ile de bir ilgisi yok. Daha çok hiçlikle ilgisi var. Benim istediğim çaya kaç şeker alırsın diye soran bir ses ömrümün sonuna kadar.

10 yorum:

Adsız dedi ki...

ömrun sonuna kadar çaya kaç şeker alırsın diye soran birinin hafıza sorunu olur yahu artık şekeri atıp karıştırıp vermesi lazım:).şaka bir yana aslında surekli bu naifliği kimse yapamaz yeri gelir "zıkkımın kökünü iç" de diyebilir insan sonuçta, anlaşabilmek o öfkesini de, tatlı didişmeyi de sevmek birlikte yuvarlanıp gitmek mesele. pireyi deve yapmadan küçük küskünlüklerde kaprislerde yeniden barışabilmek arada birbirini şımartmak, işte bunu istemek birbirinin önemsemek amann sen de ne halin varsa gör demeden. öyle yaşıyoruz ki kapitalistlerin reklamları bizi yönetior şekillendiriyor adamlar vay efendim seksi iç çamaşırı fantazisi hayalinde ava çıkıyor renk heyecan olacak beyfendilere ulen eskiden bunlarlamı aşk yaşanıyordu.yada vay efendim sekste şunları yaparsanız erkeği- kadını elde edersiniz şöyle mekanda romantik yemek yok şöyle film izlmek vıdıvıdı bunlar birlikteliği sağlamlaştırıyor pehh. samanlık seyran olur yeterki sevsin o erkek yada kadın yeterki o ahmak öğütlere aldanıp kendini kandırmasın, heyecan bitti artık birşey hissetmiyorum yalanlarıyla. doyumsuzluk aç gözlülük bir nevi. yetinmeyi bilmemek değil nerede durması gerektiğini bilmemek öyle öküzki her iki cinste papaz herzaman pilav yemez derken o reklamların etkisinde kaldığını göremiyor.evet haklısın velhasıl kelam artık biz kendimizi yaşamıyoruz sistemin istediğini yaşıyoruz sevmeyi bilmioruz uğraşmıyoruz hep daha iyisi daha iyisi oysa yok böyle bir şey adam-kadın kendi için sevmiyor ailesi çevresi iş ortamı için vitrin arıyor en iyi en guzel en kaliteli bende olacak aileler de dahil bu özntiye zaten bunu beyinlere şartlandıranlarda onlar. sevgiyi öğretmeden önce vizyon sahibi olmayı öğretiyorlar ve buna bebekken odasını yatağını ayırmakla başlıyorlar dokunmayı sarılmayı unutturarak. ne güzel anlatmışsınız ve ben yine ne çok uzattım. teşekkürler

sevgiler hemera

S. P. dedi ki...

Olsun, ilk 50 öpücük tadında yaşanır işte fena mı? Bir şey diyeyim benden daha güzel anlatmışsın. Aynen dediğin gibi reklam bir hayat yaşıyoruz.

Tebessümler.

uyumuycam dedi ki...

palyaço, harika bi yazı olmuş... gerçekten o kadar burnumuza zorla dayatılmış mutluluk tanımları var ki, insanın mutsuz olası geliyo :) eline sağlık..

S. P. dedi ki...

Bak sen, kimim gelmiş. :)
Öperim, gözlerine sağlık.

piraye dedi ki...

çemberin dışında kalmak istemeyen dahil oluyor bu kadar basit, dışarda kalan mı mutlu, içinde olan mı? MUAMMA...
kırmızı burnuna sağlık palyaço'm.

S. P. dedi ki...

Ben mutluyum, dışında.
Öperim.

Mete dedi ki...


Şimdi bu yukarıda anlatılan erkek benim. 28 yaşındayım. Deniz manzaralı evim var. son model bir SUV aracım var. Eşimin de aracı var. Çocuk bekliyoruz. İşim var ama maaşlı değilim kendi işim var. Yani her gün saat 11 gibi uyanıp evden çıkıyorum. Borcum yok hepsini nakit aldım. Ve işlerim de çok güzel Allaha şükür. İşimi büyütmeye çalışıyorum ama bunu da hunharca çalışarak yapmıyorum günde 3-5 saat ya çalışıyorum ya da çalışmıyorum. Gayet de mutluyum. Eşim de mutlu. Durum bu arkadaşlar ordan bakında sıkıcı görünebilir belki ama buyrun gelin denemeye değer burası ;)

Adsız dedi ki...

Mete selamlar. Palyaço ben.

Tebrik ederim mutluysan. Allah mutluluğunu daim etsin. Tek merak ettiğim mesleğin ne? :)

Mete dedi ki...


Teşekkür ederim :)

Yabancı bir ortaklı bir şirketim var ve yabancı yatırımcılara yatırım danışmalığı yapmaktayım. 3-4 ayda bir iyi bir iş bitiriyorum bu da fazlasıyla yetiyor bana. Tabi kolay görünse de çok ince bir iş, insanların güvenini kazanıp milyon dolarlık yatırımlar yaptırmak gerçekten zor. Hele ki muhatap olduğun kişiler parayı yönetmeyi becerebilen insanlarsa daha da zor..

Adsız dedi ki...

Selamlar Mete. Palyaço ben. :)

Valla tebrik ederim. Şu zamanda bu yaş aralığında bunları yapıp mutlu olan, birbirine saygı duyup, seven, değer veren insan sayısı bir hayli az.

Maddiyata bağımlı olup mutluluğu da buna endeksleyen insanlar mutsuzluğun dibinde ve çıkamıyorlar. Bu zamanlarını değerlendir.

Kısaca

Fotoğrafım
Email: sivilpalyanco@gmail.com