11 Kasım 2011 Cuma

Müsveddeler

Hayatımız müsvedde yığınları ile dolu. Öyle çok dolu ki, öyle çok doluyuz ki. Kendimize yetişemiyoruz. Her şey yarım ve eksik. Her şeye yetişme çabası içinde hiçbir şeye yetişemiyoruz. İşten, okuldan eve yorgun dönüyoruz. İş çok yoğun, dersler çok zor. Yemek ve internet derken uyku. Kendimizi odamıza hapsediyoruz. Bütün bu yoğunluluklar içinde kendimizi bile unutuyoruz. Yaptığımız her şey başkası için, başkaları için. Çalışıyorsun patronun için, okuyorsun daha iyi bir gelecek için (ailen istediği için) arkadaşlarınla buluşuyorsun, geziyorsun onlar istedikleri için. Bu arada kendini hep es geçiyorsun. Kendin için yaptığın ne var son zamanlarda? Sadece ve sadece kendin için, kendini mutlu eden. Çok büyük olmasına gerek yok, küçük bir şey olabilir. Mühim olan yaptın mı? Hayatımız müsvedde ve biz üzerinden tekrar tekrar geçiyoruz. Ama mutlu sonu bir türlü yazamıyoruz. Çünkü  yalnızız sadece kendimizin kendisiyiz ve bunu çok geç fark ediyoruz.


Didem Madak - Müsveddeler

Okudunuz mu? eğer okumadıysanız okuyun çok şey kaybetmezsiniz ama çok güzel cümleler kazanabilirsiniz. Halen aklıma geldikçe üzer bu kadın beni, üzülürüm ve ona söylediğim kısa bir cümleden dolayı pişman olurum. Her şiirinde bir satırı yakalıyor beni. Şiirlerini okurken gülümsüyorum, konuşuyorum onunla 'öyle de demeseydin' diyorum, bazen kendimi görüyorum. Pulbiber Mahallesi'ni almıştım diğer kitapları yoktu alamadım bir türlü. Toplam 3 kitabı var, eğer bir yerde gözünüze çarparsa mutlaka alın. Ah gözüm Ah.


1-
Anlatarak bitiriyorum hayatımı
bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat

bir çiçek çizdim bu akşam avcuma
ismini her şey koydum.
simli ojeler sürdüm yalnızlıktan sıkıldığımdan.
müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım
yıldızlı bir gecenin.

yıl 2000
tekke ve zaviyeleri kapatıldı kalbimin
tombul güvercinler dolaşırdı kiremit çatısında
bulutlar akardı paçalarından, uğuldarlardı.
kuşların şarkılarından anlarım.
kimse hayra yormaz beni
kuşbaz ve uçmaya meraklı,
ütüsüz giyerim karabasanlarımı
sakarım, sık sık çarpar deviririm yazgımı
içimdeki suyu döktükten sonra işte, ondan sonra
şikayetim yok, rahatım.
taşralı ve safım.

yağmurda unutulmuş bir tanrı’yla ahbabım
balkonda asılı kalır günlerce gökkuşağım,
deterjan reklamına çıkacağız biz ikimiz tanrı’yla
ben böğürtlen lekeli çocuğu oynayacağım,
o kirli beyaz gömleğim.
ah bir de şu gömleğe, göynek diyecek kadar
cesur olaydım.

teyzem öldü.
kırkı yeni çıktı
en iyi hikayeleri ölüler anlatır
ölülerin anlattığı hikayeler
inşirah suresi gibi insanı ayartır


kırmızı günleriyim ben takvimlerin
okullar tatil oluyor ben söz konusu olduğumda
şeker istemeye geliyor çocuklar.
oyun oynuyoruz,
sağlam bir halatla çekiyorum acıyı kendime doğru.
siyah iş günleri müdahale ediyor hayatıma
mor bir köşe yastığı gibi isyankar oturmak istiyorum,
ben oysa divanın en ucunda.

çorba pişirmek istiyorum,
sonra kalkıp ekmek kızartmak,
bıçağın ucuyla kazımak aşkı fazla kızardığında.
söyleyin ateşe,
ruhunu üflemesin benden gayrısına.
çiçek silindi bu sabah ellerimi yıkadığımda
“ellerim bomboş...”
kötü şiirlerden koru beni tanrım
amin!


2-
bir şaşkınlık şarkısı olarak besteliyorum aşkı
kaprisli notalar, huysuz sololarla
bekçisi olmayan geceler denk geliyor bana,
çaresiz bekliyorum,
düdük çalıyorum,
iki el ateş ediyorum havaya.
gecenin bir yarısı oturup ağlıyorum bir çocuk parkında
ulumak gibi ağlıyorum
köpekler koşuyor sağımda solumda
tanrım!
diyorum sadece
başka bir şey diyemiyorum zaten o an.
iyi niyetli ve sevimli bir kızdan kalanlar
sallanıyor durmadan boş salıncaklarda
üzgünüm” diyor,
bir mutluluk şiiri yazamam bu saatten sonra!

yoksul çocuğuydun sen benim 23 nisan sabahımın
şiir okutmadım sana, folklor oynatmadım.
yoksulluk diyorum,
o an,
ucuz lafların çalılarına takılıyor şiirimin elbiseleri.
sen tuz ol en iyisi sevgilim
ben ekmekle duruma müdahale edeyim.
bırak hazır soyunmuşken
kuru öksürüğüne elma kabuğu ve tarçın tavsiye edeyim.
tasfiye ettiler beni kediler aralarından
yar olmaz bundan sonra sarmandan sana.
beni tasfiye ve tavsiye arasındaki karışıklıkta
müsait bir yerde bırak sevgilim.
hem otuzumu geçtim azıcık
gerisini ben yürürüm artık.

çizgili olsun, buruşsun yüzü,
şiirlerim için yaşlanma etkilerini geciktirici krem kullanmayacağım.

yokuş aşağı şarkımı söylerdim, sarhoş
“kanatlarım vardır benim uçarım”
koşup kaşe kabanından yakalardın uyduruk şarkılarımı
ne çok ısıttın beni,
ne çok ısıttım seni,
buruştu ve kirlendi
23 nisan’da takılan simli ve tül kanatlarım
kurtulamadım, üstümde kaldı.
ben sevgilim...
bir çocuk bayramı gibi yaşamak isterdim her aşkı
cezaya kaldım.
bir mutluluk şiiri yazamamaktan dolayı
imlamı iyice bozsam da farketmez artık.
kime ne “de-da”ları ayırmasam?
noktalarda durmasam,
bir ünleme koşsam yalnızca,
sonu uçmak olan çığlığa.
kime ne anlatarak bitirsem hayatımı?
ölümüme de bir şiir yamar nasıl olsa birileri artık.

3-
bazı vakitler tren geçiyor evin yakınından
yaşlanıyorum pencereden her bakışımda
anna karenina’yı taklit ediyor zaman,
atıyor kendini raylara.
neden her aşk
bir kadının cenazesini kaldırır mutlaka.


sevdiğim adamlar çarpıyor camlarıma
bir kelebek gibi kocaman, kara
pervazlarımda kuruyorlar sonra
begonya tozlanıyor,
unutmanın gözyaşları sanki bu tozlar.
annemin temizlik günleri gibiyim
yorgun, solgun ve beyaz.

kardeşim ayağını sallıyor sevdiği şarkılarda
birini çok sevmek gibiyim
sütle siliyor tozlarımı kardeşim.
kestane pişiririz diyoruz sobada
hayallerimiz çatlıyor sonra, çıtırdıyor, kızarıyoruz.

bu şiirden bir bölümü attım
kilometrelerce uzağa
tavşanlı pijamalarımla balkona çıkıp el salladım ardından
havaya uçuracaktı şiirimi az daha,
attım.
lokum getirmişti ve kitap,
ben ruhunu getirsin istemiştim oysa.

onu da tam buradan attım.
ben ne de olsa yakıp yıkanlar listesinde
ölü yada diri arananlardanım.

bir doğuş şarkısı söyletiyorum bazen hayatıma:
aramızda uçurumlar söz konusuyken
uçurumlarda tenzilat varken hazır
uçalım, hadi uçalım
ben nasıl olsa
bu müsveddelerin ortasında yalnızım.''

Kısaca

Fotoğrafım
Email: sivilpalyanco@gmail.com