17 Kasım 2011 Perşembe

Dinlemek

Farkında mısın seni hiç kimsenin dinlemediğinin. Dinlemeyi bırak duymadığının. Yüzünden belli oluyor, yazdıklarından da hem de fazlasıyla. Öyle bir çığlık atıyorsun ki ''buradayım, beni duyun'' diye sesin sağır etmiş etrafındakileri. Her yerdesin, herkeslesin ama kimsesizsin. Senden başka kimsen yok. Her yerde insan kalabalıkları, kalbin dahil. Senden başka her şey hakkında konuşuyorsun, gülüyorsun, eğleniyorsun, üzülüyorsun. Konu hiç sana gelmiyor. Gelse de kimse dinlemiyor. Çünkü, unutulmuşsun. Unutturmuşsun kendini. ''Kasadaki Kız'' gibisin. Görüntün var sadece. Öyle çok konuşuyorsun ki seni duymuyorlar. Duydukları tek şey; sen dışında her şey. Hiç fark ettin mi seni dinlemediklerini, anlatırken seni unuttuklarını. Sen diye birisinin varlığını unuttuklarını. Kızma kimseye kendini unutturan sensin. Tek sebebi de görünür olmak. Her yerde, herkesle, her zaman. Hiç durup dururken çalıyor mu telefonun. Sırf sesini duymak için arayan dostların oluyor mu? Her gün konuştuğun, görüştüğün insanlar en son ne zaman gerçekten, nasılsın diye sordular sana. Ailen, arkadaşların, iş arkadaşların, okul arkadaşların durup dururken merak ettiler mi seni? En olmadık an arayıp şaşırttılar mı seni?

Offline ama online gözüken bir hayat yaşamaktan bunları bile göremiyoruz. Çünkü her gün; yazıyoruz, çiziyoruz, gülüyoruz, eğleniyoruz. Varız ve hayattayız. Kişisel iletilerimizle mutluluğumuzu, mutsuzluğumuzu anlatıyoruz. Bir tane kendimize ait bir sözümüz yok. Mutsuzum bile derken başkasının mutsuzluk tanımlarını kullanıyoruz. Mutluluğumuz bile kendimize ait değil. Anlatamıyoruz, kimse dinlemediği için. Dinlese de kaale (kaile, kâle) almayacağı için. Öyle bir teknolojik savaş ki buradayım demek için yırtınıyoruz. Her gün hayatımıza bir sekme daha ekliyoruz. Hep açık, her zaman açık ve en önemlisi biz açığız. O sekmelerde göründüğümüzü sandığımız biz aslında zamanla yok olan bizi gözler önüne seriyoruz. Gittikçe değersizleşiyorsun, gittikçe uzaklaşıyorsun. En kötüsü de önemsizleşiyorsun. Aslında kendini uzaklaştırıyorsun. Gittikçe daha uzağa gidiyorsun. Herkes seni follow ediyor, herkes seni beğeniyor. Herkes kişisel iletine hayran kalıp like yapıyor. Fakat, hiç kimsen yok. Sosyal olmak uğruna her şey? mi acaba.

Yoksun aslında; sen iletilerden, retweetlerden ibaretsin. Sahte, hal hatır sormalar, merhabalar, sevindimler. Aslında sen değilsin, sevilenler. En son listendeki insanlardan kaç tanesi ile bir araya gelip konuştun saatlerce. Oturup seni anlattın, onu dinledin. Kâh güldün, kâh hüzünlendin. Sana akıl verdi, seni yargılamadan şunu yap dedi.

Kimseyi hor gördüğüm, küçük gördüğüm yok ama görünen manzara bu. Zamanının çoğunu bu anlattıklarını yapan biri olarak bir zamanlar. E ne yapalım? Bu da zor bir soru. İnsanın hayatta sarılabileceği ve gerçekten vaktini ayırabileceği mutluluk veren ve gerçek olan şeyler var. Bu şeyler ne bilemiyorum. Saatlerce kitap okuyabilirsin, film izleyebilirsin, tek başına bir yerde oturup etrafı izleyebilirsin. Piraye diyor ki benim için; ''gelip gelip kitaplarımı çalıp duruyor.'' 4 tane daha ç aldım, çalarım pirayem çalarım hahah. Hiç gitmediğin bir yere gidip gezebilirsin. Ne bileyim oturup kendine bir yemek bile yapabilirsin. Bir hobi edinebilirsin. Uzun zamandır gitmediğin, görmediğin bir arkadaşını görebilirsin. Boş boş oturabilirsin. Bu bile güzel yapmasını bilene. Kaçmak güzeldir, kaçabilirsin bir süreliğine. Herkesten her şeyden uzaklaşabilirsin. Göreceksin ki aslında hiçbir şey değişmemiş olacak, bıraktığın gibi devam ediyor olacak hayat. Fakat, sen biraz kafanı biraz da kendini dinlemiş bulabilirsin, üstüne de dinlenmiş ve yenilenmiş.

Sizi takip eden değil, dinleyen insanlar bulun. Anlatacak çok insan var ama dinleyecek az.

İnsan bir süreliğine kendine reset atmalı, hata vermeden.

Hiç yorum yok:

Kısaca

Fotoğrafım
Email: sivilpalyanco@gmail.com