19 Temmuz 2013 Cuma

Can nası sıkkın anlatamam. Öyle böyle değil. Müslüm Gürses'in bir şarkısı var, ''Dünya yıkılsa bir taş yerinden kaldırmam artık' diye. Öyle bi bıkkınlık, böyle bi sıkkınlık. Sanki yaşanan her gün ateşliyken uyuduğunda görülen kabuslar gibi. Sürekli aklında bir soru 'Neden' diye yankılanıp duruyor. Gökyüzüne ne zaman baksan karalığına eşlik ediyor bağladığı mavilerle. Bir şeyler yaparken hiçbir şey yapmamak gibi bir şey. Eski patronlarımdan birisi böyle anlarda makası eline alıp kâğıt kesermiş. Bense kendimi, kendime alıp lime lime ediyorum kendimi. Farkındayım çok kendim dedim. Çünkü kendimdeyim. Kendimden bir adım atamıyorum. Kendimi ellerimle boğuyorum. Kendimin katiliyim. Herkes masum, ben suçluyum.

Kendim gözlerimin önünde can çekişiyor. Ne zaman 8 kat aşağıya baksam ürperiyorum. Düşerken değil, düştüğünde hissedeceğin acıyı düşünüyorum. Hep 'ya' diye bir ihtimali olan. Gözyaşlarım intihar ediyo, tutamıyorum artık. Gözlerime ne dersem diyeyim, dinlemiyorlar beni. Artık inanmıyorlar, 'Güzel günler göreceğiz' masalına.

Masallar toz siyah.

Yok işte olmuyor, inan olmuyor.

Yapamıyorum, koşmaya çalışıyorum duruyorum.
Nefes almaya çalışıyorum boğuluyorum.
Uyumaya çalışıyorum, ölüyorum.
Birkaç lokma bir şeyler yiyeyim diyorum, tabağın içinde geziniyorum.
İnanır mısın? su bile içmiyorum. Olur da yutkunurum diye.

Çünkü o kadar çok yutkundum ki hayallerimi ademelmasım boğazımı acıtıyor artık.
Şimdi anladım neden bu kadar büyük olduğunu adem elmasımın.
Elmas dediğime bakma beş kuruş etmiyor, alt tarafı bir elma.

Çok sevmek?

Dediğim zaman bilirsiniz hepiniz çok sevmenin ne demek olduğunu.
Bana da anlatınsana çok sevmek nası bişi?
Çok acımak, bak bunu iyi biliyorum. Bütün acılarım apak.
Hepsinin üzerini ince beyaz bir kefenle örttüm ve bana bakıyorlar.
Ölümün yüzünün soğuk oluşu bir şeyi değiştirmiyor.
Öpüyorsun ölümü.
Her gün ölümü öptünüz.
Ve öpüldünüz ölüm tarafından.

Can nası sıkkın anlatamam. Sadece uyumak istiyorum. Öyle bir yorgunum ki
bu yorgunluktan uyuyamıyorum. Gece uykuları ne ki?
Hayat uykularım çalındı benim. Hayata uykusuzum.
Ben hep hayallerde uyudum. Hayallere çok uyumluyum.
Hayallerimde olmasa tükenirdi umudum.

Susmak istiyorum, içim susmuyor. İçim sussa gözlerim söze giriyor.
Gözlerim ne dediğiniz hiç anlaşılmadı. Siz başka bir dilde konuştunuz
başka bir dilde sevdiniz.

Tarih 16 şubat. Ne acı bir tarihtir.
Kara bir leke gibi hayatım boyunca unutamayacağım.
hayatımın boyuncalığı ne kadar sürecek bilmiyorum ama unutamayacağımı biliyorum.

Bak aylar sonra yine buraya sığındım. 5-10 kişi varsınız ya bana yetiyorsunuz.
Hatta siz olmasanız bile yine yazardım. Yazmak bana beni unutturuyor.
Öylece duruyorum hayatta, bir süs eşyası gibi. Bir boşluğu doldurmak için buralardayım sanki.
Kendimin boşluğunu dolduruyorum. Bazen ne yapsam olmuyorum.

Aklım hep tarihlerde, aklım hep geçmişlerde.
Nasıl olmasın ki? Benim gibi insana bu yapılır!
Senin gibi insana da yapılır merak etme.

Hep o bir günün hayaliyle yaşıyor insan
ve o bir gün geldiğinde ardına bakmadan çekip gidiyor kendini.
Çekip gittim kendimi. Olmazdı yapamazdım.
Ben aynada bile kendimi hüzünlü görmeye dayanmıyorken
sana nasıl gösteririm ben diye bir hüznü?

Can çok sıkkın uyuyamadım, şimdi çok uykum var.
Günde 3 saat falan uyuyormuşum, bugün hesapladım. Akşam 6-9 arası.
Bu da uyuyabilirsem ve bir öğün yemek. Geri kalan bütün vaktitler sigara yiyip çay içiyorum.

Gözlerim kapanıyor
Gözlerimi kapatıyorum.

Saat yalnızlık öldü.

11 Temmuz 2013 Perşembe

Yok Yere


                          Birileri ölüyor, her an birileri son nefesini veriyor. Eğer tanıdığımız bir kişi değilse duymuyoruz bile. Ölümü gözümüze sokulmazsa, kulağımıza çalınmazsa haberimiz yok. Milyarlarca insan var ve her gün yüzlerce, binlerce insan bir şekilde ölüyor. Hiç yere, yok yere diyoruz bazı ölümlere.

Bazı ölümleri DEVleştiriyoruz. Büyütüyoruz gözümüzde, zihnimizde. Düşünüyorum bazen acaba katil kim?
Gerçekten katil kim? Gencecik çocuklar, insanlar ölüyor. Diğerleri bilgisayar başında, telefon başında, bir ekranın karşısında sürekli ağıt yakıyor. Özlü sözlerle ölümleri unutmayacağını söylüyor. Ağlıyor. Samimiyeti beni ilgilendirmiyor. Ölüm söz konusuysa herkes samimidir bana göre.

1-2 hafta sonra herkes her şeyi unutacak. Yine hayatına kaldığı yerde devam edecek. Ölenler öldüğüyle, ailesi bir ömür yasıyla kalacak. İşte ben hep bu kısmı düşünüyorum. Bir şeylerin değişmesi için birilerinin ölmesi gerekiyorsa, değişmesin diyorum ben. Aynen kaldığı yerden devam etsin. Ölmesin diyorum.
Eğer ölmesi gerekiyorsa da canları çok değerli olanlar feda etsin kendini. 19 yaşında çocuklar ölüyor. Biraz önce bunu düşündüm. Hayatımın neresindeydim ben 19 yaşımda. Yazık. En savunmasız, en cahil, en güzel yerindeymişim. Kendim dahil herkesin benden bir beklentisi varmış. Yapıp yapmamam mühim değil. Benden güzel şeyler bekliyorlarmış. Nihayetinde ecel bir başka yerden bakınca. Bunu ancak ölümden dönersen kabulleniyorsun ama böyle ölmemeli insanlar.

En çok nefret ettiğim bu işte. Böyle ölmelerine sebep olanlar. Ecelinin gelmesine böyle sebep olanlar.
Birilerini kurtarmak istiyorsan önce kendini kurtar. Aklınla, zekanla ve bunlarla elde ettiğin güç sayesinde.
İnsanların gazına gelmeyin. Sağlıklı düşünen insan az.

Üst katımızda bir deli oturur. Her anlamda deli işte. Ölümüne deli.
--- Bir gün kadıköy boğadan aşağıya doğru yürüyorum. 3 kişi bağırmaya başladık. İskelenin oraya vardığımızda 100 kişi falandık.

İnsanlar öyle bilinçsiz ki yeter ki biri öne çıksın diye bekliyor herkes. Ve birisi öne çıktığı an arkasına geçiyorlar. Lakin öndeki çok akıllı, tahmin edemeyeceğiniz kadar. Çünkü bir can taşıdığını biliyor. Ölmemesi gerektiğini. Uğrunda verilecek bir canı yok onun için. Ama uğrunda verdirebileceği canlar var.

Çok karışık yazdım ama anladınız.

Hayat ölecek kadar uzun değil. Kısa çok kısa ve bunu iyi değerlendirin.



Kısaca

Fotoğrafım
Email: sivilpalyanco@gmail.com