24 Eylül 2011 Cumartesi

Hep Kahır Hep Kahır

Başlık babamla benim favori isyan cümlemizdir anneme karşı. Hahah ikisini beraber çok güzel gaza getiriyorum. Annem başlıyor konuşmaya, durdurana aşk olsun. En sonunda araya giriyorum ve babama bu cümleyi söylüyorum. 'Hep kahır hep kahır' babam aynen başlıyor kasetten. 'Kırk senedir çektiğimi bir ben bilirim' üçümüz beraber gülüyoruz. Babam devam ediyor. 'Evinizin önünden geçerken elin ayağına dolaştı, görür görmez vuruldun.'' O değil harbi ciddi ciddi adam felaket yakışıklıymış. Gram abartmıyorum. Annem diyor ki; bilseydim evlenir miydim. Yalan, lan evlenirdi. bal gibi evlenirdi. Babamdan aynı cümlenin değişik versiyonu geliyor sonra. 'o benim 40 yıllık hayat arkadaşım.' Annem gülüyor, 'yemezler yemezler' der gibi.

Ayrıca ya da beraberce dün gece   Sevmek Zamanı adlı şahaseri izledim. Yok böyle bir film. Replikler çok az ve kısa. Boşroldeki adam kadının resmine aşık oluyor. Benden farksız hahah. Yokluğuna aşık olduğum gibi. Film nedense kendini bir şekilde izlettirdi. Yani sebepsiz. Akıcı değil, komik değil, diyaloglar çok az ve biraz mantıksız. Sürekli bir tsm, alaturka çalıyor fonda. Belki de izlememe sebep buydu.

Ben şiyir yazacaktım niye bunları yazdım bilmiyorum.

''neyse o
bu şiirin fiyatı
şiirin pazarlığı olmaz
hem baksana şu yazıldığı kağıdın kenarlarına
özenle yakılmış yazılırken içilen sigaralarla
kimbilir kim tütüyordu burnunda
ne kadar daha böyle sürecek diyorlar
bilmiyorlar, sürmediğini bilmiyorlar.
sürülen tek şey acılar
nadasa bırakılmıyorlar
üstüne üstüne geliyorlar.
sen hiç bekledin mi
ben de
yanıldın, beklemedim.
bekleseydim gelirdi.
yine mi bekledin derdi
yine mi gelmedin derdim
derdim!
senin bir türlü gelmeyişin.
ünlem var orada
Türkçe güzel bir dil
bir çok kelimenin çok anlamı var
çok'a ne kadar değer verdiğin önemli
mesela konu sen olunca
bütün her şey çok
seni düşünmelerim
seni sevmelerim
seni öpüşlerim
hepsinin yanında bir çok var
seni çok düşündüm
seni çok sevdim
seni çok öptüm
gördün mü?
seni çok yazdım
''bazı geceler uyanıp sigara içiyorum karanlıkta.''
aynı ben
tıpkı ben
hatta bu benim
yok yani geceleri uykumdan uyanıp sigara içen benim
karanlıkta, karanlığımda
sigaranın adı bilindik bir marka değil
Anlatamama sigarası
herkes içmez bu sigaradan
direkt kana karışıyor
sonra gözyaşlarına
tadı biraz buruk
istersen ona sor
her yerde satılmıyor
tiryakisi de az
sadece anlatamayanlar içiyor
camdan dışarıya bakıp
tiryaki demişken
tiryakinin önde gideniyim
ama dudak tiryakisi
şimdi sen dudak tiryakisi deyince
sigara anladın di mi?
yok, değil.
ben o'nun dudaklarının tiryakisiyim
öpemediğimden mi dersin
bence de
bence de diyorum sana
desene bir şeyler söyle susma
onun diyorum da
onun olamamak kötü
sahi sen hiç o'nun oldun mu?
ama o senin o'n oldu
yani senin bir on oldu.
ama onun bir o'su olamadın.
alfabemde bir harf eksik benim
28 harf kullanıyorum
ne zaman elim o harfine gitse
içim acıyor, bazen kanıyor.
o'suz yazıyorum
o'nsuz yaşamak gibi bir şey işte
yani hayatım gibi yazdığım her şey anlamsız.
neyse çok uzadı bu şiir
sonuna renkli poşetlerden
bir kuyruk yapayım
çocukken uçurtmalara yaptığım gibi
belki gülümsetir
bir de selam çakarız
selamımı alıp
gülümser misin?
bence gülümsedin.

23 Eylül 2011 Cuma

Seviyordum

Günlük rutin gazete okuma eylememi yaparken bir habere takıldım kaldım. Daha doğrusu bir istatistiğe.  Son 7 yılda 4190 kadın öldürülmüş. Son 8 ayda 143 öldürülme olayı ve ölüm nedenlerinin ortak noktası kadına/kadınlara şiddet. Bir cümle aklıma kazındı.

''Karısı için ölen erkekten karısını öldüren erkeğe geçme izah edilmeden çözüm bulunamaz."

Uğruna ölürüm diyen insan, uğruna ölürüm dediği kadını gözünü kırpmadan öldürüyor. Gerçekten benim aklım bunu almıyor. Sevdiği için her şeyi göze alır insan. Bu illa ki eş ya da sevgili değil. Kim olursa olsun eğer onu kurtarma imkanı varsa bir şekilde kendi canını hiçe sayar ve gözünü kırpmadan ölme riskini umursamadan onun için her şeyi yapar. Ama gel gör ki artık durum değişti. Bir haber daha aynısının bir değişiği.

Kadın 3 kez kocasını şikayet etmiş. 'Şiddet görüyorum, öldürecek' diye karakola, savcılığa gitmiş. Suç duyurusunda bulunmuş. Kimse duymamış, sonuç sıfır, adam delil yetersizliğinden serbest bırakılmış. Ve Adam şu an suçlu. Çünkü delil elde edilmiş. Delil, ne olabilir? Evet karısını öldürmüş.

Hakim soruyor.

+ Eşini neden öldürdün?
- Seviyordum hakim bey.

Adamın cevaba bakar mısın? Bu da gerçek bir diyalog. Adam savunmasını bu şekilde yapıyor. Seviyordum.

Sevmek, öldürmek için yeterli bir neden. Sevmek eşittir öldürmek oldu bu diyarlarda.

Bu da link

21 Eylül 2011 Çarşamba

Yavaş

Bugün çenem mi düştü, zevzekliğim mi üzerimde bilemedim.

Dalyaço ile son sürat gidiyoruz. İbreye bakmıyorum bile, zaten baksam da bir anlamı yok. İnsan gibi hızlı sürüyor arabayı. Fonda Emel'in Hovarda şarkısı çalıyor. Deli bir gaz veriyor şarkı, ikimizde eşlik ediyoruz ve son sürat devam ediyor gitmeye ben de içimden ona saydırmaya.

İnan o an aklımdan kaza yapsak kurtulamayız diye geçiriyorum ciddi ciddi. Gözümün önüne gazete manşetleri geliyor. ''İkizler ......'' Sadece hız değil yaptığı. Makas atıyor. Öyle şahine doluşup gezen ufak veletler modu da değil, misafirlikten çıktık eve gidiyoruz. Adam araba sürerken kendinden geçiyor. Alıştım, bir şey demiyorum. Ama aklımdan kaza ihtimali geçiyor. Zaten kemeri de bu yüzden hep takarım, taktım da. Dünyanın en iyi şöförü bile olsa o kemeri takın.

Ve bil bakalım ne oldu. Aptala malum oldu ne olacak. Yine ucuz kurtulduk. Ne arabaya ne bize bir şey olmadı. Uçmaktan, takla atmaktan, duvara toslamaktan bütün ihtimallerden ucuz kurtulduk. Araba 8 çizdi, gittiğimiz istikametin tersine döndük ve kaldırıma çıktık. Şimdi karşıma geçmiş gülüyor. Kanki omzuna bir şey oldu mu diye soruyor zevzek hatta zevzeğin önde gideni, flamalısı. O değil suçu da yok çengelköy hıyarının. Hızlı gitmesi vs. gram suçu, hatası yok. Kızamadım da içimde kaldı ahah.

Yavaş gidin yavaş.

Bunu da İzleyin

İ Spit On Your Grave

Filmden tek spoiler;

- o sadece masum bir kız.
+ ben de öyleydim.

Bu aralar dram, gerilim, psikolojik, intikam, romantik komedi (her zamanki gibi) sarmış durumdayım.
Bu film hepsini (komedi hariç) içeriyor. İzleyen bir çok insan sahneler abartılmış demiş, vahşi falan bulmuş.
Ama şu diyalog her şeyi özetliyor. Bence değil, herkes hak ettiğini öyle ya da böyle buluyor. Film bile olsa.

Sıradaki Die Welle bakalım bu nasıl bir film.

O değil de birazdan bir yere gideceğim içimde gram heycan yok e' siz işte.
Mütemadiyen ömürleşiyorum gedikleşiyorum.
Haydi güzel günler size.

İzleyin

Oldboy filminden. İntikam ve dram bir arada.

''Sevgilim nerede merak ediyorum
gece giderek ıssızlaşıyor
gözlerimizle konuştuğumuz sözcükler
ellerimizle de hissedilebilir
pek çok geceler geçti
sana olan duygularım hala değişmedi
gözyaşları sel oldu aktı gözlerimden
ama hala özlediğim bir yüz var.''

La Fille Sur Le Pont/ Birlikte olup, birlikte olamamanın Fransızcası.
Nueve Reinas/ Olağan Şüphelilerin bir değişik versiyonu.

19 Eylül 2011 Pazartesi

Yatış

Epey bir zaman önce yazmıştım. Sık sık aynı rüyayı görüyorum diye. Aklım beş değil onbeş karış havada olduğundan sürekli uçuyorum. Özellikle hani o gün yatağa rahat ve huzurlu, sinirsiz, stressiz girdiysem kesinlikle uçuyorum. O sokak senin bu sokak benim havalarda gezip tozuyorum.

Şimdi ise farklı bir şey var bünyede. Yatış şeklim daha doğrusu uyanış şeklim ya da uyandığım an durduğum pozisyon. ahaha yok yok amuda falan değilim. Öyle gece yattığım pozisyonun tam terside değil. Dur, geleceğim. Bazıları vardır; başının altındaki yastık ayaklarının arasında, üstündeki battaniye komple altında ya da baş ve ayaklar yer değiştirmiş bir şekilde uyanır. Benimkisi ise hayli garip. Yani bana garip geliyor.

Çok kere kendim değil de bir başkası uyandırdıysa fark ediyorum bunu. Hep aynı şekilde uyanıyorum. tamam geldik hahah.

Şu şekilde; sırt üstü uyanıyorum, dümdüz bir şekilde ellerim göğsümün üzerinde kenetlenmiş, parmaklar birbiri üzerine geçmiş ve tam göğsümün üzerinde. Bu sabah uyandığımda yine bu şekildeydim. Garip, acayip bir huzur var. Anlamıyorum, anlam veremiyorum ama çok kez bu şekilde uyanıyorum.

En iyisi bi sigara içmek.

17 Eylül 2011 Cumartesi

İnanmak

''İnanmak için görmek değil, görmek için inanmak gerek.''

Siz ya da başkaları ne yaparsınız bilmem ama ben, görmek için inanmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Yani görmeden de inanabilirim ve bu sözü çok seviyorum. Bugün kafam allak bullak oldu. Yo yo konu din meselesi falan değil sadece inanmak üzerine. Bir söze, olaya, kişiye herhangi bir inanma durumu. Bazen kırmamak için susarım ve karşımdakinin istediği, duymak istediği cevapları veririm. Bilinçli yaparım bunu. Onun istediği cümleleri kullanırım ve haklısın derim. Bilirim, kırarsam bitiririm ve kesinlikle virgül yerine noktayı koyarım. Öyle deli bir inadım vardır. Var var bakmayın böyle yazdığıma haha. Neden onun istediği cevapları veriyorum da kendi cevaplarımı vermiyorum. İşte cevabı bu sözün içinde gizli.

O, onlar daha doğrusu; inanmak için görmek istiyor.

Ben, görmek için inanmanın yeterli olduğunu düşünüyorum.

Anlaşamadık zaten evet haklısınız dedim, sustum. Susmak en zor olan ama en güzel cevapmış.
Ve hani öyle bir ah ettim ki inandım dediğim şey eğer bir gün olursa hiçbirisinin haberi bile olmayacak ve onlar sekiz gözle haber bekliyorlar hahah. Neyse anlatamadım ama anlattım. Tek demek istediğim, inandığınız şey her ne ise bırakın başkalarının sözlerini, gözlerini görmesine gerek yok. İnanmak yeterli bazen, inanın. :)

16 Eylül 2011 Cuma

Karışık

Bazen çok güzel duruyorum. Kırmızı ışık yanıyor resmen hayatımda. Öylece kıpırtısız, sakin, sessiz duruyorum. Bir adım ileriye gitmiyorum. Yeşili yakmak elimde ama canım istemiyor, gerçekten istemiyor. Belki bir şeylerin devam etmesi için gerekli. Fakat sonuna bakınca görünen resim hep aynı. Kocaman boş bir tual ya da tuval bakamam şimdi yazım şekline. Böyle bir tembellik işte.  Yazarken böyle ikilemde kalınca deli oluyorum ayrıca. Evet resim aynı, elde var sıfır yani elde var hüzün. Yok girmeyeceğim şiire falan. Akşam insanın bir tanesi uzaklardan geliyor, onunla görüşeceğim. İnsan derim kendisine, anla işte. Defno'mun babası. Hani derler ya 'Alimden zalim doğar, zalimden alim'. ikisi de değil fakat bu insanın dünyalar tatlısı bir kızı var. Öyle böyle değil, fotoğraflarımı görünce gülüyormuş.

Link verip vermemek arasında kaldım. Arasıra zaytung haberlerini okuyorum. Öyle bir ironi, komedi, acı var ki haberlerinde. Gülsem mi ağlasam mı çelişkisini yaşıyorsun. Aslında Türkiye'nin, Türk insanın tipik özelliğini en güzel şekilde anlatıyor. Ayran yok içmeye Ferrari kiralıyor misali. Haberin bir kısmını alıntılıyorum.

Başlığı şu şekilde;

''Dört Senedir İşsiz Gezen Serhat Günışık , Şike Soruşturmasının Türk Futbolunun Marka Değerini Düşürmesinden Endişe Ediyor.

3 Temmuzdan bu yana Türkiye'nin gündemine oturan şike soruşturmasında son günlerde sıcak gelişmeler yaşanırken, Türk futbolunun marka değerinin düşmesinden büyük endişe duyan işsiz genç Serhat Günışık (29) sık sık gittiği kahvehanede yaptığı açıklamalarla suskunluğunu bozdu. Okeye döndüğü esnada, Türkiye Süper Ligi'nin ekonomik hacminin geçtiğimiz 5 senelik süre zarfı içerisinde milyar dolar seviyesini geçmiş olduğunun altını özellikle çizen Günışık, bu tip krizlerden minimum zararla çıkabilmek adına UEFA tüzüğünün 23. maddesinin C bendini işletmenin her zaman son seçenek olması gerektiğini hatırlattı ve Türk futbol camiasındaki herkesi sağduyulu olmaya davet etti.

Olayları çok yönlü olarak değerlendirdi

 Cebinde, yanında bulunsun diye eşinden aldığı 20 lira dışında para olmayan Serhat Günışık, Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nden men edilmesinin ve Bank Asya 1. Ligi'ne düşürülmesinin doğuracağı maddi zararın iyi hesaplanması gerektiğini belirttiği konuşmasında, tüm yönleriyle yaşanan süreci değerlendirdi. Doğru bir analiz yapmak için olayları şikeye adı karışan kulüpler, isimler, TFF, UEFA ve FIFA açısından ayrı ayrı gözden geçirmenin önemine değinen Serhat Günışık, "Ortada Türk futbolunun yara alabileceği, çok hassas bir konu var. Bu noktada herkese eşit mesafede kalarak en doğru teşhisleri koymak için elimden geleni yapıyorum" diyerek hassasiyetini gözler önüne sererken, arkadaşlarına "İstasyon yapmayın beyler" şeklinde uyarılarda bulunmayı da ihmal etmedi.

Selçuk Üniversitesi Kamu Maliyesi Bölümü'nü 7 senede bitiren işsiz genç, geçtiğimiz aylarda çıkan yasa ile birlikte şike davalarına artık ağır ceza mahkemelerinin bakması, federasyonun yetki alanı, UEFA'nın benzer vakalardaki tutumu ile ilgili detaylı bilgiler vererek devam ettiği konuşmasına daha sonra verdiği şu örneklerle devam etti:''

İşte böyle vahim bir tablo. Ülkecek (haha ülkecek ne ya) bu haldeyiz. Ne acı değil mi?

Ayrıca dizileriniz batsın emi.

3 Eylül 2011 Cumartesi

Eksik

Bazen bir şeylerin eksik olduğunu hissedersin hayatında. Beklersin, beklersin, beklersin. Çok beklersin hahah. Dile bile getiremezsin, susarsın. Çünkü anlatılmaz. Anlatılır da sen anlatamazsın. Öyle bir anlatılmazlık. Ardı ardına anlatamama sigarası içersin. Ne çoka yarıyorsa.

Aslında pek bir şey yazasım yok bu aralar. Elim klavyeye gitmiyor. Ne diyordum? Eksik, evet sözleri cuk diye oturuyor. Bazen sözler cuk oturur. Ne yaparsan yap kalkmaz.

Kısaca

Fotoğrafım
Email: sivilpalyanco@gmail.com